Bilimden Bir Dilim
 
BİLİMDEN BİR DİLİM
Bilimden Bir Dilim  
  Ana Sayfa
  Okulumuzun Tarihçesi
  Atatürk ve Fen
  GÜNCEL BİLİM HABERLERİ
  Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar
  Domuz Gribi
  Ülkemizde Nesli Tükenen Hayvanlar
  Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
  Aileler İçin İnternet Kullanım Önerileri
  Hayata Dair
  Geri Dönüşüm
  Karikatürler
  Fıkralar
  Sizden Gelenler
  Anketler
  Bilmeceler
  Bunları Biliyor Musunuz?İLGİNÇ BİLGİLER-HABERLER
  Ziyaretçi Defteri
  Rehberlik
  Genom Projesi
  SBS Deneme ve Konu Anlatımı
  ÖĞRENCİLERİN YAPTIĞI ETKİNLİKLER
  İletişim
  FORUM
  4. sınıf :fen ve teknoloji
  5.sınıf:fen ve teknoloji
  6.sınıf fen ve teknoloji
  7. sınıf:fen ve teknoloji
  konular8. sınıf -fen ve teknoloji
  TESTLER
  denemeler 5.sınıf
  denemeler-1
  BİR HIKAYE (Akyuvar meydan muhaberesi)
  Sayaç
  Ödüllü Bulmaca
  BU BENİM ESERİM PROJESİ
  RENK KÖRLÜĞÜ
Bu site Cumhuriyet Mahallesi Ahmet Haşhaş İlköğretim Okulu Bilim, Fen ve Teknoloji Kulubü adına Hatice Akbay tarafından hazırlanmıştır.
6.sınıf fen ve teknoloji












Soru ve Cevaplar ile Hücre ve Özellikleri

1.Hücre nedir?
Canlının canlılık özelliklerini gösteren en küçük yapı birimine hücre denir.

2.Hücre kaç ana bölümden oluşur?
Hücre;  hücre zarı,sitoplazma ve çekirdek olmak üzere üç bölümden oluşur.

3.Hücre zarının görevleri nelerdir?
Hücreye şekil verir,maddeleri seçip içeri alır yani seçici geçirgendir,hücreyi dağılmaktan kurtarıp onu dış etkilere karşı korur,üzerinde maddelerin girip çıkmasını sağlayan küçük delikler(porlar) bulunur.

4.Hücre çekirdeğinin görevleri nelerdir?
Hücreyi yönetir. Hücrenin beynidir. İçinde canlıların göz rengi,boy uzunluğu,yaprak genişliği,tüy rengi gibi kalıtsal özellikleri taşıyan yapılar bulunur.

5.Sitoplazmanın yapısı hakkında bilgi verin.
Saydam ve akıcıdır. Sitoplazmanın büyük bir kısmı sudur. Hücre zarıyla çekirdek arasını doldurur.  İçinde beslenme,solunum,boşaltım gibi yaşamsal olayların gerçekleştiği yapılar(organeller) bulunur.

6.Organel  nedir?
Hücrenin sitoplamasında yaşamsal olayları gerçekleştiren yapılara organel denir. Organeller çok küçüktür.

7.Organellerin adlarını sıralayın.
Kloroplast,koful,endoplazmik retikulum,mitokondri,lizozom,golgi cisimciği,sentriyoller,ribozom dur.

8.Hücreler genel olarak kaça ayrılır?
İkiye ayrılır. Bitki ve hayvan hücresi olmak üzere.

9.Tüm organeller hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunur mu?
Hayır. Bazıları sadece hayvan hücresinde bazılarıda sadece bitki hücrelerinde bulunur.

10.Organellerden hangisi sadece bitki hücrelerinde bulunur?
Kloroplast

11.Organellerden hangisi sadece hayvan hücrelerinde bulunur?
Sentriyoller. Diğer organeller hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunur.

12.Hücre duvarının görevleri nelerdir?
Sadece bitki hücrelerinde bulunan bir yapıdır. Bitkide bulunan hücre zarının çevresini sarar. Bitkiye dayanıklılık sağlar. Btkiyi dış etkilere karşı korur.

13.Kloroplast organeli hakkında bilgi verin.
Sadece bitki hücresinde bulunur. Fotosentez yapar. Fotosentezle besin ve oksijen üretir.

14.Koful organeli hakkında bilgi verin.
Bitki hücresinde büyük hayvan hücresinde küçüktür. Hücreler için zararlı veya fazla olan maddeleri depo eder.  Hayvan hücresinde çok sayıda bitki hücresinde ise az sayıda bulunur.


15.Endoplazmik retikulum organeli hakkında bilgi verin.
Hücrenin içini ağ gibi saran yollardır. Maddelerin taşınmasını sağlar.

16.Mitokondri organeli hakkında bilgi verin.
Hücrede enerji üretmekle görevlidir. Hücrenin enerji santralleridir.

17.Lizozom organeli hakkında bilgi verin.
Hücreninin sindirim sistemidir. Hücre içindeki maddelerin sindirilmesini sağlar.

18.Golgi cisimciği organeli hakkında bilgi verin.
Salgı maddelerinin oluşturulmasını sağlar. Salgıları kesecikler halinde pakaetler.

19.Sentriyoller hakkında bilgi verin.
Sadece hayvan hücrelerinde çiftler halinde bulunur. Hücre bölünmesinde görevlidir.

20.Ribozom organeli hakkında bilgi verin.
Protein sentezlemekle görevlidir. Çok küçük bir organeldir.

21.Hücre sözcüğünü ilk kez kullanan bilim insanı kimdir?
İngiliz bilim insanı Robert Hooke (rabırt huk).

22.Canlıların ortak özellikleri nelerdir?
Üreme,büyüme,beslenme,sindirim,solunum,boşaltım v.b.

23.Hücre canlı mıdır?
Evet hücre canlıdır.Hücreler canlıların sahip olduğu özelliklere sahiptir.

24.Bitki ve hayvan hücrelerinin kalıtsal özelliklerini taşıyan yapılar nerde bulunur?
Hücrenin çekirdeğinde.

25.Çekirdeği olmayan canlılar da var mıdır?
Evet vardır.Bazı mikroskobik canlıların çekirdekleri olmadığı için kalıtsal özelliklerini taşıyan yapılar sitoplazmada dağınık halde bulunur.

26.Bir canlının tüm hücreleri birbirinin aynı mıdır?
Hayır. Örneğin insanın beyin hücreleriyle sinir hücreleri birbirinde farklıdır.

27.Doku nedir?
Benzer hücreler bir araya gelerek dokuları oluşturur.

28.Organ nedir?
Birlikte çalışan dokular organları oluşturur.

29.Sistem nedir?
Birlikte çalışan organlar sistemleri oluşturur.

30.Organizma nedir?
Sistemler bir araya gelerek organizmayı oluşturur.

31.Hücre-doku-organ-sistem ve organizma ilişkisine bir örnek verin.
Kemik hücreleri bir araya gelerek kemik dokusunu,birlikte çalışan dokular kemiği,kemikler de destek sistemini oluşturur. Destek sistemiyle birlikte,solunum,boşaltım,sindirim,dolaşım ve üreme gibi sistemler bir araya gelerek bir organizma olan köpeği oluşturur.

 


 


Sayfayı Yazdır

Hücrenin Yapısı ve Görevleri

A- CANLILIK HÜCREYLE BAŞLAR :

1- Canlıların Ortak Özellikleri :
Çevremizdeki varlıklar canlı ve cansız varlıklar olarak iki grupta toplanırlar.
Cansız varlıklar katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşur.
Canlı varlıklar insanlar, hayvanlar ve bitkilerden oluşur. Canlı varlıkların tamamında görülen özelliklere canlıların ortak özellikleri denir. Bütün canlılarda görülmeyen özellikler ise ortak değildir. (Fotosentez yapma, yer değiştirme, iskelete sahip olma…).

Canlıların Ortak Özellikleri Şunlardır ;
1- Hücrelerden oluşma.
2- Beslenme.
3- Büyüme ve gelişme.
4- Hareket etme.
5- Solunum yapma.
6- Boşaltım yapma.
7- Çoğalma yani üreme.
8- İrkilme yani tepki verme.


2- Hücrenin Yapısı ve Görevleri :
Bir canlıyı oluşturan en küçük yapı birimine hücre denir. (Bir canlının canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir).
Doğada yaşayan canlıların tamamı hücrelerden oluşmuştur. Canlılardan bazıları tek bir hücreden, bazıları da çok sayıda hücreden oluşmuştur. Her canlıyı oluşturan hücrelerin sayısı ve büyüklüğü aynı değildir. Canlıyı oluşturan hücrelerin görevlerine göre şekli ve büyüklüğü farklı olabilir. (Bilinen en küçük hücre, bakteridir. En büyük hücre deve kuşu yumurtasının sarısı, en uzun hücre de yaklaşık 1 m uzunluğunda olan sinir hücreleri örnek olarak verilebilir).
Hücre gözle görülemeyip mikroskopla incelenir. Mikroskopla canlıları ilk inceleyen bilim adamı Lövenhuk’ tur. (16.yy da terzilik yaparken büyüteçte kumaşları incelerken mikroskobu bulmuştur). Lövenhuk incelediği göl suyunda tek hücreli canlıları görmüştür.
Hücre ilk defa 1665 yılında İngiliz bilim adamı Robert Hook tarafından bulunmuştur. Robert Hook şişe mantarını incelerken gördüğü boş odacıklara (bal peteği şeklinde) hücre adını vermiştir.

a) Hücre Sayısına Göre Canlı Çeşitleri :
Doğada yaşayan canlıların tamamı hücrelerden oluşmuştur. Canlılardan bazıları tek bir hücreden, bazıları da çok sayıda hücreden oluşmuştur. Bu nedenle canlılar hücre sayısına göre tek hücreli canlılar ve çok hücreli canlılar olarak iki grupta toplanırlar.

1- Tek Hücreli Canlılar :
Tek bir hücreden oluşan canlılara tek hücreli canlılar denir. Bakteriler, amip, mantarlar, öglena, terliksi hayvan (paramesyum) ve mavi – yeşil algler tek hücreli canlılardır.

2- Çok Hücreli Canlılar :
Çok sayıda hücreden oluşan canlılara çok hücreli canlılar denir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler çok hücreli canlılardır. Çok hücreli canlılarda dokular bulunur).

b) Hücre Çeşitleri :
Hücreler gelişmişlik düzeyine göre prokaryot (ilkel) hücreler ve ökaryot (gelişmiş) hücreler olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Prokaryot (İlkel) Hücreler :
En basit yapılı hücrelerdir. Prokaryot hücrelerde çekirdek zarla çevrilmemiştir ve kalıtsal madde (DNA) sitoplazma içinde dağınık haldedir. Prokaryot hücrelerde hücre zarı, sitoplâzma ve zarsız organel olan ribozom bulunur. Ribozom dışında organelleri bulunmaz. Bakterilerin ve mavi – yeşil alglerin (su yosunlarının) hücreleri prokaryot hücredir.

2- Ökaryot (Gelişmiş) Hücreler :
Çekirdeği ve organelleri zarla çevrilmiş olan hücrelere ökaryot (gelişmiş) hücreler denir. Ökaryot hücreler hücre zarı, sitoplâzma ve çekirdek olmak üzere üç kısımdan oluşurlar.
Bazı tek hücreli canlıların, mantarların, bitkilerin, insanların ve hayvanların (çok hücreli canlılar) hücreleri ökaryot hücredir.

c) Hücrenin Görevleri :
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için yaptığı beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, sindirim, üreme, büyüme, gelişme, gibi faaliyetlere yaşamsal faaliyetler denir. Canlılarda gerçekleşen yaşamsal faaliyetlerin tamamı hücre tarafından yapılır. Yani hücrenin görevi, yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirmektir.



d) Hücrenin Yapısı :
Hücre dıştan içe doğru hücre zarı, sitoplâzma ve çekirdek olmak üzere üç kısımdan oluşur.



 



Hücrenin temel kısımları (Konu Anlatımı)
Hücrenin temel kısımları :Hücre zarı, sitoplazma ve çekirdektir. Çekirdek içerisinde kalıtsal özellikleri taşıyan yapıların vardır.
 
  Bilinen en küçük hücre, bakteridir. En büyük hücreye deve kuşu yumurtasının sarısı, en uzun hücreye de yaklaşık 1 m uzunluğunda olan sinir hücreleri örnek olarak verilebilir.  Bazı ilkel hücrelerde ise çekirdek yoktur, kalıtsal özellikleri taşıyan yapıların sitoplazmada dağınık olarak bu ilkel canlılarda bulunur. Hücre organellerinden  mitokondri, kloroplast ve kofulun sadece görevlerini bilmeniz yeterlidir.
 
Ek Bilgi :
 
Hücreler gelişmişlik düzeyine göre ikiye ayrılır:
1-Prokaryot Hücreler: Bu hücrelerin zarlı organelleri ve belirgin bir zarla çevrili çekirdeği yoktur. Yalnızca hücre zarı, sitoplazma ve zarsız organel olan ribozom taşırlar. Kalıtım maddeleri (DNA) sitoplazmada bulunur. Örneğin bakteri, mavi- yeşil alg prokaryot hücrelidir.
2- Ökaryot Hücreler: Bu tip hücrelerin zarla çevrili çekirdeği, zarla çevrili organelleri, hücre zarı ve sitoplazması vardır. Örneğin protistler, mantarlar, hayvanlar, bitkiler ökaryot hücrelidir.
Ökaryot bir hücre dıştan içe doğru üç kısımdan oluşur:
I- Hücre zarı II- Sitoplazma III- Çekirdek



Organeller ve Görevleri

  
         

  Ribozom: Hücre içinde protein sentezi yapar. Zarsızdır. Endoplâzmik retikulum üzerinde dizilmiş hâlde veya sitoplâzma içinde serbest olarak bulunur.
• Karaciğer gibi protein sentezinin çokça yapıldığı hücrelerde ribozom sayısı normalden daha fazla olur.

  Endoplâzmik Retikulum: Sitoplâzma içinde madde iletimini sağlayan kanallar sistemidir. Ayrıca bazı maddeleri depo eder. Üzerinde ribozom bulunan endoplâzmik retikuluma granüllü endoplâzmik retikulum denir. Tek katlı zardan oluşur.

  Golgi Cisimciği (Aygıtı): Üst üste dizilmiş yassı keseler şeklindedir. Endoplâzmik retikulumun yapısına benzer bir yapısı vardır, fakat üzerinde ribozom bulunmaz. Hücre içinde salgı üretimi ve madde paketlenmesinde görev alır. Tek katlı zardan oluşur.
• Tükürük, süt ve ter bezi gibi salgı maddelerinin üretildiği organlarda golgi aygıtı sayıca fazla olur.

   Lizozom: Hücre içi sindiriminde görevlidir. Tek katlı zarla çevrilidir. Bakteriler, mavi-yeşil algler (su yosunu) ve alyuvarlar hariç bütün hücrelerde bulunur.

   Koful: Hücre içinde atık madde, su ve besin depolayan kese şeklindeki yapılardır. Tek katlı zardan oluşur. Bitki hücrelerinde büyük, hayvan hücrelerinde ise küçüktür.  Yaşlanmış hücrelerde kofullar büyük ve az olur.

  Sentrozom: Yalnızca hayvan hücrelerinde vardır. Hücre bölünmesinde görev alır.

  Mitokondri: Hücre içinde oksijenli solunum yapar. Hücreye gerekli enerjiyi sağlar. Çift katlı zarla çevrilidir.
• Karaciğer, kas ve sinir hücreleri, fazla miktarda enerji kullandığından çok sayıda mitokondri içerir.

    Plâstitler:  Plâstitler yalnızca bitki hücrelerinde bulunur. Üç çeşit plâstit vardır; kloroplâst, kromoplâst
ve lökoplâst.
  Kloroplâstlar  Bitkiye yeşil renk verir. Yapısındaki klorofil sayesinde, fotosentez yaparak besin ve oksijen üretir. Yapraklarda ve otsu bitkilerin gövdelerinde bulunur.
 Kromoplâstlar Bitkilere sarı, turuncu ve kırmızı renkleri verir. Kök, çiçek, meyve ve tohum gibi yapılarda bulunur.
  Lökoplâstlar Renksiz plâstitlerdir. Bitkilerin ışık görmeyen kök, yumru ve tohum gibi kısımlarında
bulunur. Patates yumrularında, tahılların tohumlarında, nişasta, yağ ve protein depolar.

 

    Hücre Çekirdeği 

   Hücre çekirdeği, bakteri, alyuvar ve mavi yeşil algler hariç, bütün hayvan ve bitki hücrelerinde vardır.
Sitoplâzma içindeki en büyük yapıdır. Hücrenin çoğalma, büyüme, onarım ve canlılık olaylarını yönetir. 
 Çekirdek, dört kısımdan meydana gelir.
Bunlar:
1-Çekirdek zarı,
2-   Çekirdek plazması (öz suyu),
3-  Çekirdekçik,
4-  Kromatin ipliklerdir.

Çekirdek Zarı: hücre zarının yapısına benzer. Üzerinde por denilen delikler bulunur. Bu delikler sayesinde çekirdekle sitoplâzma arasında madde geçişi sağlanır.
Çekirdek Plazması (Çekirdek Özsuyu): Çekirdeğin iç kısmını dolduran sıvıdır. içinde çekirdekçik ve kromatin iplikleri bulunur.
Çekirdekçik: Çekirdek sıvısında bulunan yoğun ve canlı yapıdır. Ribozom üretiminde görev alır.
Kromatin İplikler: Çekirdek sıvısı içinde ağ şeklinde bulunur. DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) ve proteinlerden oluşmuş bir yapıdır. Hücre bölünmesi sırasında, kısalıp kalınlaşarak kromozomları oluşturur.

DNA Nedir?
Hücrenin kontrolü, büyüme ve gelişimi DNA tarafından yürütülür. DNA, organik baz, şeker ve fosfattan oluşmuş çift zincirli büyük bir moleküldür. Çekirdekli hücrelerde, DNA’lar çekirdekte, kloroplâstta ve mitokondrilerde bulunur.


• Hücre içindeki protein, karbonhidrat ve yağ gibi büyük ve karmaşık moleküller birleşerek organelleri oluşturur. Bu olaylara yapım olayları denir. 
• Görev yapamaz hale gelmiş, eskimiş bir organel çeşitli yollarla parçalanarak daha küçük parçalara ayrılır. Bu olaylara yıkım denir.
• Hücrelerdeki yapım ve yıkım olaylarının tümüne birden metabolizma denir.

 



Hücrenin ana bölümleri ve organellerinin özellikleri (Konu Anlatımı)

1- Hücre Zarı :
Bütün bitki ve hayvan hücrelerinde bulunan, hücreyi dış ortamdan ayıran ve hücreye şekil veren yapıya hücre zarı denir.

Hücre Zarının Özellikleri :
1- Canlıdır.
2- Seçici ve geçirgendir. Hücre zarından küçük moleküller (maddeler) (su, madensel tuzlar, vitaminler, oksijen gazı, karbondioksit gazı, glikoz, gliserin, yağ asiti, amino asit, iyonlar) geçer ama büyük moleküller (maddeler) (nişasta, yağ, protein, karbonhidrat) geçemez. Büyük moleküller (yapı taşlarına kadar) parçalandıktan sonra geçerler.
3- Esnektir.
4- Saydamdır (Işığı geçirir).
5- Çift katlıdır.
6- Protein, yağ ve az miktarda karbonhidrattan oluşmuştur.
7- Akışkandır.
8- Üzerinde madde alışverişini sağlayan porlar bulunur.

Hücre Zarının Görevleri :
1- Hücreyi dış ortamdan ayırır.
2- Hücreyi dış etkilere karşı korur.
3- Hücreye madde giriş çıkışını sağlar.
4- Hücreye şekil verir.
5- Hücreyi dağılmaktan korur.
6- Hücrelerin birbirlerini tanımasını sağlar.

Hücre Zarının Yapısı :
Hücre zarı, protein, yağ ve az miktarda da karbonhidrattan (moleküllerinden) oluşmuştur. Hücre zarında iki sıra yağ tabakası arasına gömülmüş protein molekülleri vardır ve bunlar sürekli hareket halindedirler. Hücre zarının bu modeline akıcı mozaik zar modeli denir. (Karbonhidrat molekülleri yağ ve protein molekülleri arasına gömülü haldedir. Protein ve karbonhidratların oluşturduğu yapıya glikoprotein denir. Glikoproteinler hücrelerin birbirini tanımasını sağlarlar).
Hücre zarının üzerinde por denilen delikler bulunur. Porlar hücrede madde giriş çıkışını sağlarlar.

Hücre Duvarı (Çeperi) :
Bitki hücrelerinde (bazı bakteriler, mantarlar ve bitkiler), hücre zarının üzerinde selüloz denilen maddenin birikmesiyle oluşan yapıya hücre duvarı (çeperi) denir. (Bitki hücrelerinin köşeli olmasının nedeni hücre duvarıdır).

Hücre Duvarının (Çeperinin) Özellikleri :
1- Yalnız bitki hücrelerinde bulunur, hayvan hücrelerinde bulunmaz.
2- Hücre zarının dışında bulunur.
3- Kalın, sert ve dayanıklıdır.
4- Cansızdır.
5- Tam geçirgendir. Üzerinde madde geçişine izin veren delikler bulunur.
6- Selüloz denilen maddeden yapılmıştır.
7- Hücreye şekil verir.


2- Sitoplâzma :
Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran yumurta akı kıvamındaki renksiz sıvıya sitoplâzma denir. Sitoplâzmanın yapısında % 90 oranında su bulunurken geriye kalan kısmını da protein, karbonhidrat, yağ (asidi), vitamin, madensel tuzlar, enzim, glikoz, salgı (hormon) ve organeller bulunur. ( % 65–90’ ını su oluşturur ). (Sitoplazma bozulduğunda hücre de ölür).

Sitoplâzmanın Özellikleri :
1- Canlıdır.
2- Renksizdir.
3- Suda çözünmez (suya karışmaz yani kolloid yapıdadır) (Kolloid, parçacık büyüklüğü 1–100 mm olan maddedir)
4- Hücre zarından geçemez.
5- Yarı saydamdır.

Sitoplâzmanın Görevleri :
Sitoplâzma hücredeki beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, üreme, sindirim gibi bütün yaşamsal faaliyetlerin (canlılık olaylarının) gerçekleştiği yerdir. Sitoplâzmada yaşamsal faaliyetleri gerçekleştiren yapılara organel (organcık) denir. Sitoplâzmada bulunan organellerin görevleri farklıdır.

Sitoplâzmada Bulunan Organeller :
Sitoplâzmada farklı görevlere sahip olan; endoplazmik retikulum, ribozom, mitokondri, lizozom, golgi aygıtı (cisimciği), koful, sentrozom, plastitler gibi organeller bulunur. (PİS KEREM GEL)

1- Mitokondri :
Bakteriler ve alyuvarlar denilen kan hücresi dışında bütün hücrelerde bulunur.
Hücre içerisine alınan besin maddelerinin oksijen gazı ile parçalanarak enerji üretilmesini sağlar. (Yani hücre içerisinde solunum olayında görevlidir).
Vücutta enerji ihtiyacı fazla olan karaciğer, kas ve sinir (beyin) hücrelerindeki mitokondri sayısı diğer hücrelerdekinden daha fazladır.

2- Koful :
Bitki hücrelerinde büyük ve az sayıda, hayvan hücrelerinde küçük ve çok sayıdadır. (Genç bitki hücrelerinde küçük ve çok sayıda, yaşlı bitki hücrelerinde büyük ve az sayıdadır).
Koful, hücre içerisine alınan su ve besinler ile hücrede oluşan atık maddelerin depolanmasını ve bu atık maddelerin hücre dışına atılmasını sağlar. Bu nedenle hücre içerisinde depolamada ve boşaltımda görevlidir.

3- Plastitler :
Hayvan hücrelerinde olmayıp sadece bitki hücrelerinde bulunur. Görevlerine göre kloroplast, kromoplast ve lökoplast olarak üç çeşittir. (Mitokondriye benzer. Fakat büyüktür. Hücre bölünmesinden bağımsız olarak bölünüp çoğalırlar).

a) Kloroplast :
Bitkilerin yeşil renkli kısımlarında (yaprak ve yeşil gövde) bulunan yeşil renkli plastitlerdir. Kloroplast, klorofil maddesini (pigmentini) taşır ve fotosentez olayı burada gerçekleşir. Klorofil maddesi bitkiye yeşil renk verir ve fotosentez olayında görevlidir.
(Yeşil rengi Klorofil a ve b moleküllerinden gelir. Başka renk molekülleri de vardır ama sayıca azdır).


b) Kromoplast :
Bitkilerin yeşil dışındaki organlarının hücrelerinde bulunur. Bitkilerin çiçek ve meyvelerine sarı (ksantofil=limon) kırmızı (likopin=domates) ve turuncu (karoten=havuç) renklerini veren plastitlerdir. Erik ve elmada başlangıçta yeşil daha sonra kırmızı veya başka renge dönüşür. Meyve olgunlaşırken yeşil rengi veren kloroplast daha sonra kromoplasta dönüşür.

c) Lökoplast :
Bitkilerin ışık görmeyen ve toprak altında bulunan kök, gövde ve tohumlarında bulunan renksiz plastitlerdir. (Patates, turp, yer elması, havuç, elma).
Bol miktarda nişasta (protein ve yağ) depo ederler. ( Lökoplastlar bitkilerde nişasta denilen besin maddelerini depolarlar).
(Renk maddesi bulunmaz. Ancak ışıkta bırakılırsa lökoplastlar kloroplasta dönüşür. Örneğin patates ışıkta bırakılırsa kabuğun altından yeşermeye başlar).

4- Endoplazmik Retikulum :
Hücre zarı ile çekirdek arasında uzanan kanalcıklardır (borulardır=kanalcık sistemidir).
Hücre içerisinde madde taşınmasını (ve depolanmasını) sağlar.
Üzerinde ribozom varsa granüllü endoplazmik retikulum, ribozom yoksa granülsüz endoplazmik retikulum olarak adlandırılır.

5- Ribozom :
Virüsler hariç bütün hücrelerde bulunur. Sitoplâzma içerisinde veya endoplazmik retikulum üzerinde yer alır.
Hücre içerisinde protein üretiminde (sentezinde) görevlidir. (Karaciğer gibi protein sentezinin çokça yapıldığı hücrelerde ribozom sayısı normalden daha fazla olur). (Mikroskopta parlak tanecik olarak görünür).

6- Golgi Aygıtı (Cisimciği) :
Hücre içerisinde ter, süt, yağ, gözyaşı, tükürük, sümük, gibi salgıları (sıvıları) üreterek bunları bir zarla çevirip paketler. (Bu salgıların hücre dışına çıkması için paketleme yapılır).
Vücutta salgı üreten organların (süt bezi, ter bezi, yağ bezi, gözyaşı bezi, sümük bezi, tükürük bezi gibi) hücrelerinde golgi aygıtının sayısı normalden fazladır.
(Üst üste yığılmış torbacık şeklindedir. Bakteri dışında tüm hücrelerde vardır. Ribozomda üretilen proteinin yapısını değiştirerek salgı maddesine çevirir. Bitkideki selülozu golgi cisimciği salgılar. Salgılarını depo eder).

7- Lizozom :
Genellikle hayvan hücrelerinde bulunur, bitki hücrelerinde bulunmaz. İnsanlarda akyuvarlar, karaciğer ve dalakta sayısı fazladır ama alyuvarlar hücrelerinde bulunmaz.
Hücre içerisinde büyük besin maddelerinin (moleküllerinin) parçalanmasını (sindirilmesini) sağlar. Ayrıca hücre içerisinde yaşlanan ve yıpranan organellerin de parçalanmasını sağlar. (Lizozomun zar yapısı bozulursa hücre kendi kendini sindirir, parçalar. Bu olaya otoliz denir).
(Lizozom sindirim olaylarını salgıladığı enzim sayesinde gerçekleştirir).
(Tek zarlı torbacıklardır. En çok akyuvarda bulunur. Golgi cisimciğindeki depolanmış salgıları ilgili yerlere taşır. Bunlar sindirici özellik taşır. Böylece hücre kendi kendini sindirmesini önler).


8- Sentrozom (Sentrioller) :
Bitki hücrelerinde bulunmayıp sadece hayvan hücrelerinde bulunur.
Hücre bölünmesinde görevlidir. (Hücre bölünmesi sırasında homolog
kromozomların ayrılmasını ve iğ ipliklerin oluşmasını sağlar).
(İlkel bitkilerde de bulunabilir Hücre bölünmesinde eş kromozomları ayıran iğ ipliklerinin oluşturulmasını sağlar. Bölünme esnasında her sentriol eşlenerek yavru hücrelere giderler. Ayrıca kamçı ve sil (kirpiksi cisim) oluşturur. Demet şeklinde 9 iplikçikten oluşmuştur).

3- Çekirdek :
Hücrenin ortasında bulunan, bir zarla sitoplâzmadan ayrılan, hücredeki bütün yaşamsal faaliyetleri (büyüme, bölünme ve onarım) yöneten ve kontrol eden (sitoplazmadaki en büyük) kısımdır. Çekirdeği alınan hücre yaşayamaz. Kırmızı kas hücresi ile karaciğer hücrelerinde birden fazla çekirdek varken bakteriler ve alyuvarlar hücrelerinde çekirdek bulunmaz. (Bir zarla sitoplâzmadan ayrılmamıştır). (Bakteri, alyuvar ve mavi yeşil algler hariç, bütün hayvan ve bitki hücrelerinde bulunur).
Çekirdek; çekirdek zarı, çekirdek öz suyu, çekirdekçik ve kromatin iplik olmak üzere 4 kısımdan oluşmuştur.

a) Çekirdek Zarı :
Çekirdeği sitoplâzmadan ayıran ve hücre zarına benzeyen çift katlı zardır. Üzerinde madde giriş çıkışını sağlayan delikler (porlar) bulunur.

b) Çekirdek Öz Suyu :
Çekirdeğin içini dolduran ve sitoplâzmaya benzeyen sıvıdır. (İçinde organik ve inorganik maddeler ile nükleik asitler bulunur).

c) Çekirdekçik :
Çekirdek öz suyu içinde bulunan, bir veya birkaç tane olan yapıdır. RNA (denilen nükleik asit) ve protein üretiminde (sentezinde) görevlidir.

d) Kromatin İplik :
Çekirdek öz suyu içine dağılmış olan uzun, ince ve iplik şeklindeki yapılardır. Bir hücrenin sahip olduğu özellikler ile ilgili bilgiler kromatin ipliklerde saklıdır. (Diskete benzet).
Hücre bölünmesi sırasında kromatin iplikler kısalıp kalınlaşarak kromozomları oluştururlar. Kromozomlar bir canlıya ait bütün özellikleri taşıyan yapılardır. Canlıya ait bütün özellikler, kromozomların üzerinde bulunan genlerde saklıdır. Genler birleşerek DNA (Deoksiribo Nükleik Asit) molekülünü oluştururlar. DNA molekülü bir canlıya ait bütün özellikleri (saç rengi, saç şekli, göz rengi, kulak yapısı, boy uzunluğu, yaprak genişliği, tüy rengi gibi) belirleyen yapıdır.
İnsandaki vücut hücrelerinde 46 kromozom bulunur.
(Hücrenin kontrolü, büyüme ve gelişimi DNA tarafından yürütülür. DNA, organik baz, şeker ve fosfattan oluşmuş çift zincirli büyük bir moleküldür. Çekirdekli hücrelerde, DNA’lar çekirdekte, kloroplâstta ve mitokondrilerde bulunur).

 





Bitki ve Hayvan Hücresi Farklılıkları

Hücre:
*Canlıları oluşturan birimlere hücre adı verilir.
* Hücrenin varlığının ve özelliklerinin bilinmesi mikroskobun bulunmasıyla başlamıştır. İlk kez Robert Hooke yaptığı basit mikroskopla şişe mantarının bir kısmını inceleyerek bal peteğine benzer yapılar görür. Gördüğü bu odacıklara hücre adını verir.
*Gelişen teknolojiyle birlikte mikroskopta gelişmiş ve daha sonra elektron mikroskobunun bulunmasıyla hücrenin pek çok özelliği açıklanmıştır.
* Günümüzden yaklaşık 400 yıl önce lensleri keserek gözlük üreten Zackairas Janssen tarihte ilk mikroskop olarak tanımlanan aleti yapmıştır.
* Hollandalı Antoni Van Leewenhook günümüzdeki mikroskoplara en yakın mikroskobu yapmıştır. Levwenhook gözle görülemeyen canlıların dünyasını inceleyen ilk bilim insanlarından biridir.
*Robert Hooke 1600 lü yıllarda ilk bileşik mikroskobu geliştirir. Mikroskopta gördüğü bitki hücrelerini anlatırken hücre terimini kullanan bilim insanı olarak tarihe geçti.

Bitki ve Hayvan Hücresi Arasındaki Farklar:

Bitki Hücresi Hayvan hücresi
Köşeli bir yapıya sahiptir. Yuvarlak bir şekli vardır.
Hücre duvarı vardır. Hücre duvarı yoktur.
Kofulları büyük ve az sayıdadır. Kofulları küçük ve çok sayıdadır
Kloroplast vardır. Kloroplast yoktur.



Bitki ve hayvan hücreleri arasında farklılıklar olmasına rağmen tüm hücreler;hücre zarı,stoplazma ve çekirdek olmak üzere 3 temel bölümden oluşur.

1.Hücre Zarı:
Hücreyi dış ortamdan ayırır ve sarar. Hücreye şekil verir ve onu dış etkilerden korur. Üzerinde küçük delikler vardır. Bu delikler hücreye madde giriş çıkışını sağlar. Hücreye gerekli malzemeleri hücre içine alır. Hücre içinde oluşan atık maddeleri dışarı atar. Hücre zarı canlı,ince ve esnektir. Hücre zarı madde alışverişinde seçicilik gösterir. Kendisine gerekli olan maddelerin hücre içine girmesine izin verirken atık maddelerin dışarıya atılmasını sağlar. Zararlı maddelerin hücreye girmesine izin vermez. Bu yapısı ile hücre zarı seçici geçirgen özelliktedir.

2.Stoplazma:
Hücre zarıyla çekirdeğin arasını dolduran yumurta akına benzeyen sıvıdır. Hücre stoplazmasının içinde farklı görevleri olan bölümler vardır. Farklı canlılık olaylarının gerçekleştiği bu bölümlere organel denir. Hücrenin tüm yaşamsal faaliyetleri bu organellerde gerçekleşir. Hücredeki bu organellerin denetiminden düzenli ve uyum içerisinde çalışmasından hücre çekirdeğinin içindeki kalıtsal madde sorumludur. Hücre stoplazmasında bulunan organel ve görevleri şöyledir.

a.Mitekondri:
Hücreler farklı görevlerin yapılması için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Hücre için gereken enerji mitekondriler tarafından üretilir. Mitekondriler hücrenin enerji ocaklarıdır.


b.Kloroplast:
Yeşil bitkilerde bulunur. İnsan ve hayvan hücrelerinde bulunmaz. Kloroplast organeli en çok yeşil bitkilerin yapraklarında bulunur. Bitkilerin yeşil renkli olmasını kloroplastların içinde bulunan yeşil renk verici maddeler sağlar. Kloroplastlar bitkilerin güneş ışığını kullanarak besin üretmelerini sağlar.

c.Koful:
Hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunan bir organeldir. Bitki hücresindeki kofullar büyük ve az sayıdadır. Hayvan hücresindeki kofullar ise küçük ve çok sayıdadır. Genç bitki hücrelerindeki kofullar küçük,yaşlı bitki hücrelerinde ise büyüktür. Kofullar hücrede besin ve atık maddeleri depolamakta görevlidir.
 


Hayvan ve bitki hücrelerinin karşılaştırılması (Konu Anlatımı)


3- Bitki ve Hayvan Hücrelerinin Benzerlikleri :

1- Çıplak gözle görülemeyip mikroskoplarla görülürler.
2- Hücre zarı bulunur.
3- Sitolazma bulunur.
4- Çekirdek bulunur.
5- Koful bulunur.
6- Mitokondri bulunur.
7- Ribozom bulunur.
8- Endoplazmik retikulum bulunur.
9- Golgi aygıtı (cisimciği) bulunur.

4- Bitki ve Hayvan Hücreleri Arasındaki Farklar :

           Bitki Hücresi                                                             Hayvan Hücresi


1- Hücre zarının dışında hücre                             1- Hücre zarının dışında hücre duvarı vardır. duvarı bulunmaz.
2- Şekilleri genelde köşelidir.                              2- Şekilleri genelde yuvarlaktır.
3- Plastitleri vardır.                                             3- Plastitleri yoktur.
4- Sentrozom bulunmaz.                                     4- Sentrozom bulunur.
5- Kofulları büyük ve az sayıdadır.                      5- Kofulları küçük ve çok sayıdadır.
6- Genelde lizozom bulunmaz.                             6- Genelde lizozom bulunur.

5- Hücre Zarından Maddelerin Geçişi :
Hücre zarı seçici-geçirgen özelliktedir ve her madde hücre zarından geçemez.
Hücre zarı ; • Küçük moleküller büyük moleküllere göre,
• Nötr maddeler iyonlara göre,
• Yağda çözünenler maddeler, çözünmeyen maddelere göre,
• (-) iyonlar, (+) iyonlara göre daha kolay geçerler.
Hücre zarından madde geçişi pasif taşıma ve aktif taşıma olmak üzere iki şekilde gerçekleşir.

a) Pasif Taşıma :
Maddelerin taşınmasında hücre enerji harcamıyorsa bu taşımaya pasif taşıma denir. Pasif taşımada madde, çok yoğun ortamdan (çok olduğu yerden) az yoğun ortama (az olduğu yere) geçer. (Arabanın yokuş aşağı inmesi).
Pasif taşıma osmoz ve difüzyon olmak üzere iki şekilde gerçekleşir.

• Osmoz : Çözen maddenin (sıvının) çok yoğun ortamdan az yoğun ortama
geçmesi.
• Difüzyon : Çözünen maddenin çok yoğun ortamdan az yoğun ortama geçmesi.

b) Aktif Taşıma :
Maddelerin taşınmasında hücre enerji harcıyorsa bu taşımaya aktif taşıma denir. Aktif taşımada madde az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geçer. (Arabanın yokuş yukarı çıkması).

c) Turgor :
Çok yoğun ortama konan hücrenin su alarak kofulunun büyümesi ve kofulun hücre çeperine basınç uygulamasına turgor, bu basınca da turgor basıncı denir. (Tuzlu suda bekleyen hücrenin saf suya konması).


ÖRNEKLER :

1- Şekerin suda çözünmesi, kolonyanın kokusunun etrafa yayılması difüzyondur.
2- Bir bitki hücresi kendinden daha yoğun tuzlu su veya şekerli su ortamına konursa su kaybederek büzülür. Bu olay osmozdur.
3- Tuzlu su veya şekerli su ortamındaki hücre, saf suya konursa hücre su alarak şişer. Bu olay osmozdur.

6- Günümüzde Kullanılan Hücre Teorisi :
Günümüzde kullanılan hücre teorisine göre;
1- Bütün canlılar, bir ya da daha çok hücreden oluşur.
2- Hücre, canlının en küçük görev ve yapı birimidir.
3- Hücre, kendinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluşur.
4- Hücrede, canlıya ait bilgileri taşıyan maddeler (DNA) bulunur.

1. Alternatif Etkinlik : Mikroskobun Keşfi (Öğretmen Kitabı – 19)
Amaç : Mikroskobun keşfi ile ilgili verilen bilgilerin değerlendirilmesi ve
soruların cevaplandırılması.
Yapılacaklar : • Etkinlikte verilen metin öğrencilere okutulur.
• Metnin sonundaki sorular öğrencilere yöneltilir.
• Alınan cevaplarla öğrencilerin düşüncelerini paylaşmaları ve mikroskobun önemini algılamaları sağlanır.

1. Etkinlik : Canlının En Küçük Yapı Birimi (Ders Kitabı – 19)
Amaç : 1. Aşamanın amacı bitkilerin hücrelerden oluştuğunun kavranmasıdır.
2. Aşamanın amacı ağız içi epitel hücresinin temel kısımlarını görerek hayvan hücresini tanımak.
Yapılacaklar : • I. Aşamada;
– Öğrenciler gruplara ayrılır.
– Etkinlik sırasında bistüri kullanılacağı için öğrenciler uyarılır.
– Soğan bistüri yardımıyla dörde bölünür.
– Bir parça soğanın bir yaprağı çıkartılır ve pens yardımıyla soğanın bu yaprağından zarı ayrılır. Ayrılan zar büyüteç ile incelenir.
– İncelenen zar üç parçaya ayrılır ve her biri birer lam üzerine konur.
– Damlalık yardımıyla birinci lama bir damla su, ikinci lama bir damla yeşil gıda boyası, üçüncü lama bir damla siyah mürekkep damlatılır. Arada hava kabarcığı kalmayacak şekilde üzerine lamel kapatılır.
– Hazırlanan örnekler mikroskopta incelenir ve gözlemler deftere çizilir.
– Etkinlik sonunda öğrencilerin hücre duvarı, hücre zarı ve çekirdeği gözlemlemeleri beklenir.
– Soğan zarında görülen yapıların hayvanlarda bulunup bulunmadığı sorulur.
• II. Aşamada;
– Temiz bir lamın üzerine damlalık yardımıyla bir damla su damlatılır.
– Yanağın üç yüzeyi ya da dilin üst kısmı kürdanla hafifçe sıyrılır
– Yanak veya dilden örnek alınırken dokulara zarar vermemeleri konusunda öğrenciler uyarılır..
– Kürdanın ucu ile lam üzerindeki su damlacığı içerisinde bir süre küçük daireler çizilir.
– Damlacığın üzerine hava kabarcığı kalmayacak şekilde lamel kapatılır ve mikroskopta incelenir.
– Öğrenciler mikroskopta üst üste binmiş hücre kümeleri görebilir ve bunlardan birine dikkatleri çekilir.
– Hazırlanan örnekteki lamelin kenarına damlalık yardımıyla metilen mavisi damlatılır ve örnek yeniden incelenerek gözlemler deftere çizilir.
• Bitki ve hayvan hücrelerine ait gözlemlenen resimler öğrencilere çizdirilir ve kendi resimleriyle gerçek resimler karşılaştırılır.
• Gözlenen hücrelerin gerçekte üç boyutlu olduğu fakat mikroskopta iki boyutlu göründüğü belirtilir.
• İnsan hücrelerinin hayvan hücresi olup olmadığı konusunda insanların da memeli hayvan olduğu vurgulanır.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Soğan zarı hücresi köşeli, epitelyum hücre dairesel.
– Soğan zarı hücresinde hücre duvarı bulunur, epitelyum hücrede bulunmaz.
– Bitki hücreleri ve hayvan hücrelerinde gözlenen yapılardan bazıları ortak olarak bulunur.

4. Etkinlik : İki Dost Hücre (Çalışma Kitabı – 13)
Amaç : Hikaye okutularak soruları cevaplamaları istenir. Bu sayede bitki ve hayvan
hücresinin temel kısımlarını ve bu hücreler arasındaki benzerlik ve farklılıkları öğrenmeleri sağlanır.
Yapılacaklar : • Tahta iki kısma bölünür. Birinci kısma bitki ve hayvan hücresinin
benzerlikleri, ikinci kısma da bitki ve hayvan hücresinin farklılıkları öğrenciler sayesinde yazdırılır.
• Hikayeden faydalanılarak hücrede bulunan yapılar ve görevlerinin neler olduğu açıklanır.
• Bitki ve hayvan hücreleri arasındaki benzerlik ve farklılıklar açıklanır.

5. Etkinlik : Doğru Çıkış Hangisi? (Çalışma Kitabı – 14)
Amaç : Verilen soru ve cümlelerin doğruluğunun kontrol edilmesini sağlamak.
Yapılacaklar : • Bu etkinlik ödev olarak verilir.
• Cümlelerin doğru veya yanlış olması durumuna göre doğru çıkış 1.
çıkıştır.

6. Etkinlik : Hücrelerdeki Benzerlik ve Farklılıklar (Çalışma Kitabı – 15)
Amaç : Bitki ve hayvan hücrelerinin benzerlik ve farklılıklarının belirlenmesini
sağlamak.
Yapılacaklar : • Bu etkinlik ödev olarak verilir.
• Bitki ve hayvan hücreleri arasındaki benzerlik ve farklılıklar yazılır.

7. Etkinlik : İstasyon Etkinliği (Çalışma Kitabı – 15)
Amaç : Hücreyle ilgili temel kavramların uygulanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Sınıfta üç grup oluşturulur ve gruplara isim verilir.
• Sınıf içinde bitki ve hayvan hücresine ait üç istasyon kurulur.
• Hikaye İstasyonu; Birinci istasyonda hücreleri anlatan hikaye yazılır.
• Resim İstasyonu; İkinci istasyonda hücreleri tanıtan resim çizilir.
• Slogan İstasyonu; Üçüncü istasyonda hücreyle ilgili slogan yazılır.
• Her istasyondaki bekleme süresi en fazla 5 dakikadır.
• Elde edilen ürünler sınıf panosunda sergilenebilir.
 



 

 





 


Soruların ve Cevapları ile İnsanlarda Üreme

1.Üreme canlının yaşamını devam ettirmesi için gerekli midir?
Hayır. Üreme yalnızca canlıların nesillerini devam ettirmelerini sağlar.

2.Üreme nedir?
Canlıların kendilerine benzer yeni bireyler meydana getirmelerine üreme  denir.

3.Dişi üreme hücresine ne ad verilir?
Yumurta denir.

4.Erkek üreme hücresine ne ad verilir?
Sperm denir.

5.Dişi üreme hücresi olan yumurtanın özellikleri nelerdir?
Büyük ve hareketsizdir. Hücre zarı sitoplazma ve çekirdekten oluşur. Bol sitoplazmalıdır.

6.Erkek üreme hücresi olan spermin özellikleri nelerdir?
Küçük ve hareketlidir. Baş,orta kısım ve kuyruk olmak üzere üç bölümden oluşur. Baş kısmı hücre zarı,sitoplazma ve çekirdekten oluşur. Az sitoplazmalıdır.

7.Döllenme nedir?
Üremenin gerçekleşmesi için yumurtanın çekirdeği ile spermin çekirdeğinin birleşmesi gerekir. Bu olaya döllenme denir. Döllenmiş yumurtaya zigot denir.

8.Dişi üreme yapı ve organları nelerdir?
Dişi üreme organları vücudun içindedir. Yumurtalık,yumurta kanalı,döl yatağı ve vajina dır.

9.Yumurtalığın özellikleri nelerdir?
Dişi bireyde iki yumurtalık vardır. yumurtalıklarda yumurtalar üretilir.

10.Yumurta kanalını açıklayın.
Yumurtalıklarda üretilen yumurtanın döl yatağına ulaşmasını sağlayan yapıdır. Döllenme olayı burada gerçekleşir.

11.Zigotun yerleştiği ve geliştiği yer neresidir?
Döl yatağıdır.

12.Döl yatağı ile dış ortam arasındaki bağlantıyı sağlayan yapı nedir?
Vajinadır.

13.Erkek üreme yapı ve organları nelerdir?
Erkek üreme organlarının bir bölümü vücut dışında,bir bölümü vücut içindedir. Bunlar,testis,salgı bezleri,sperm kanalı ve penistir.

14.Testislerin özellikleri nelerdir?
Erkek bireyde iki testis bulunur. Testislerde spermler üretilir.

15.Salgı bezlerinin görevi nedir?
Spermlere kaygan bir ortam oluşturarak hareketlerini kolaylaştırır.

16.Spermleri testisten penise taşımakla görevli yapı nedir?
Sperm kanalı.

17.Spermlerin ve idrarın erkek vücudundan dışarı atılmasını sağlayan yapıya ne denir?
Penis.

 


18.Sperm ve yumurtadan bebeğin oluşumunu açıklayın.
Birçok sperm yumurtanın etrafını sarar. Yumurta ve spermin çekirdekleri birleşir. Bu olaya döllenme denir. Döllenme sonucu zigot oluşur. Zigotun gelişmesi sonucu embriyo oluşur. Embriyo iki aydan sonra fetüs adını alır. 40 hafta sonra bebek dünyaya gelir.

19.Embriyonun en hızlı geliştiği dönem nedir?
Embriyonun çok hızlı bir şekilde geliştiği dönem hamileliğin ilk üç ayıdır. Özellikle bu dönemde radyasyonun yoğun olduğu yerlerde bulunmak,sigara,alkol gibi zararlı alışkanlıklar,doktor kontrolü dışında kullanılan ilaçlar hem anne adayının hem de embriyonun sağlığını olumsuz yönde etkiler.

 


 





İNSANLARDA ÜREME BÜYÜME VE GELİŞME (Konu Anlatımı)
İNSANLARDA ÜREME BÜYÜME VE GELİŞME
Kavram1: büyüme nedir?

Canlıda hücre sayısının ve boyutlarının artmasıdır.hayvanlarda sınırlı bitkilerde ise meristem doku sayesinde sınırsızdır.

Kavram2:gelişme nedir?
Büyüme ile bazı yeteneklerin kazanılmasıdır.
Örn: tohumun çimlenmesi büyüme,bitkinin fotosentez yeteneği kazanması gelişmedir.

Kavram3:üreme nedir?
Canlıların kendilerine benzer fertler oluşturmasıdır.

Üremenin amacı:
Neslin devamını sağlar
Kalıtsal özelliklerin yavrulara aktarılmasını sağlar.
Uyarı: üreme canlının yaşamasını sürdürmek için gerekli değildir.
 
Erkek üreme hücresi Spermin Özellikleri
 
Özellikleri:
Küçüktür
Sitoplazması az
Kamçılı ve hareketlidir
Testislerde üretilir.
 
Dişi üreme hücresi: yumurta ve özellikleri
Yumurtalıkta üretilir
Oval şeklindedir.
Hareketsizdir
Büyük ve bol sitoplazmalıdır.


Sperm ve yumurtanın farkları:
 

Yumurta hücresi

 
Sperm hücresi
Büyüktür
Küçüktür
Bol sitoplazmalı
Az sitoplazmalı
Kamçısı yok
Kamçılı
hareketsiz
hareketli

 



Erkek üreme organları ve görevleri:
Testisler:ergenlikle birlikte testesteron hormonu salgılar.bu hormonla spermler üretilir.testisler kese içinde ve vücudu dışında bulunur.spermler yüksek sıcakta yaşayamaz.
Bezler :kovpır,seminifer ve prostat bezlerinden oluşur.yaptığı salgılar spermin hareketini kolaylaştırır.
Penis:spermlerin dişi bireye bırakılmasını sağlar.



Dişi üreme organları ve görevleri:
 
Yumurta kanalı:dişi üreme hücresi olan yumurtayı döl yatağına taşır.döllenme burada gerçekleşir.
Döl yatağı(rahim) :embriyonun gelişme ortamıdır
Yumurtalık:yumurta üretir.iki adet yumurtalık vardır.
Vajina:spermlerin alınmasını sağlar.
 
Kavram4: Embriyo :Canlı taslağıdır
 
Döllenme nedir?
Sperm ve yumurtanın birleşmesi olayıdır.Döllenmiş yumurta hücresine zigot denir.
 
İnsanlarda üreme basamakları:
Üreme hücreleri oluşumu
Döllenme
Gelişme

Soruların ve Cevapları ile İnsanlarda Gelişim ve Erginlik

20.İnsanın gelişim dönemleri nelerdir?
İnsan yaşamı boyunca belirli gelişim dönemlerinden geçer. Bu dönemler,bebeklik,çocukluk,ergenlik,yetişkinlik ve yaşlılık olarak adlandırılır.

21.Büyüme nedir?
Anne karnından başlayıp ergenliğe kadar insanlarda görülen boy ve kütle artışı büyüme olarak tanımlanır.

22.Olgunlaşma nedir?
Vücudumuzdaki yapı ve organların belirli işlevleri yapabilecek duruma gelmesine olgunlaşma denir.

23.Gelişme nedir?
Bir davranışın yapılabilmesi için büyüme olgunlaşma yanında o davranışın öğrenilmesi de gerekir. Büyüme, olgunlaşma ve öğrenme insanların gelişmesini sağlar.

24.Ergenlik dönemi nedir?
Ergenlik dönemi insan yaşamının doğal bir dönemidir. Bu dönem insanlarda yaklaşık olarak 12-21 yaşları arasıdır. Her bireyin ergenliğe giriş zamanı ve yaşadığı değişimler aynı olmayabilir.

25.Ergenlik döneminde kızlarda görülen bedensel değişimler nelerdir?
Dişi üreme organlarının olgunlaşması,yumurta oluşması,adet görme ve göğüslerin belirginleşmesi

26.Ergenlik döneminde erkeklerde görülen bedensel değişimler nelerdir?
Erkek üreme organlarının olgunlaşması,sperm oluşması,ses kalınlaşması,sakal ve bıyık çıkması

27.Ergenlik döneminde hem kız hem de erkeklerde ortak olan değişiklikler nelerdir?
Boy uzaması,kilo artışı,koltuk altı ve cinsel bölgede kıllanma,deride yağlanma,sivilce çıkması,ter salgısının artması ve kasların gelişimi.

28.Ergenlik döneminde görülen ruhsal değişiklikler nelerdir?
Kimlik arayışı,bağımsızlık arayışı,duygusal dalgalanma,iletişimde güçlük çekme ve zihinsel değişim.

 



Büyüme Ve Gelişmeyi Etkileyen Faktörler


Kalıtım ve Ailesel Faktörler
Toplumun genelinde büyümeyi etkileyen en önemli etken kalıtımdır. Kalıtım ( ırsiyet ),
öncelikle boyla ilişkilidir, ancak şişmanlık ve zayıflık gibi fiziksel özellikler de etkilenir.
Büyüme geriliğinden kuşkulanılan bir çocukta bu durumun kalıtımla ilgili olabileceğine karar
vermede, anne babanın ve varsa kardeşlerin özelliklerini değerlendirmek büyük önem taşır.
Kısa boylu ailelerin çocukları kısa, sarışın olanların çocukları açık renkli olmaya eğilimlidir.
Cinsiyet
Büyüme gelişme süreci kız ve erkek çocuklarda farklıdır. Doğumda kızların tartısı daha
düşüktür. Doğum tartıları aynı olan erkek ve kız çocuklar karşılaştırıldığında kızlar daha ileri
bir gelişme düzeyi gösterirler. Ergenlik dönemine erken giren kızlar hızlı büyür, ancak çabuk
dururlar. Erkeklerde kas dokusu daha fazla gelişir, boy daha uzun olur.
Beslenme
Beslenme, büyüme ve gelişmeyi etkileyen en önemli çevresel faktördür.
Çocuğun iyi büyüyebilmesi için yeterli ve dengeli beslenmesi, bu besinleri sindirmeye yeterli
bir barsak etkinliği bulunması gerekir. Süt çocukluğu döneminde yetersiz beslenmeden
boydan çok tartının öncelikle etkilendiği bilinmektedir.
Çoğu kez beslenme kökenli bir kansızlık geliştiğinde, iştah azalmasına yol açarak problemin
artmasına neden olur. Bu durumda kansızlığın düzeltilmesi, asıl sorunun çözülmesi için
uygulanan tedavilerin başarısını arttırır.
Sevgili ebeveynler, büyüme yetersizliği düşünülen bir çocukta alınan günlük besinlerin
yeterli olup olmadığı mutlaka bir hekim tarafından hesaplanmalı, eksiklik söz konusu ise
uygun beslenme şemalarıyla tartı alımı, olması gereken sürece oturtulmalıdır.
Hormonal Durum
Normal büyüme için bir çok hormona ihtiyaç vardır. Sağlıklı çocuklarda hormonlar uygun
miktarlarda salgılanır. Hipofiz bezinin salgıladığı "büyüme hormonu" boyca büyümeyi, tiroid
bezinin salgıladığı "tiroid hormonu" gelişme ve olgunlaşmayı sağlar. Ergenlikte böbrek üstü
bezi, testis ve yumurtalıklardan salınan hormonlar da büyümeyi etkiler.
Büyüme hormonu yetersizliği durumunda boy kısa kalırken, konjenital hipotiroidi dediğimiz
doğumsal tiroid bezi yetersizliğinde zeka da etkilenir.
Sevgili anne ve babalar, erken tanı konulursa her iki hastalığında tedavisi oldukça başarılıdır.
Ayrıca, hormon bozukluklarına bağlı büyüme gelişme bozuklukları son derece nadirdir.
Ancak diğer nedenler tam teşekküllü bir merkezde yapılacak tetkiklerle bertaraf edildikten
sonra düşünülebilir.
Gebeliğe İlişkin Faktörler
Bebeğinizin sağlıklı doğması yanında normal tartı ve boya sahip olabilmesi için gereken
koşulların kendine özgü karakteristikleri nedeniyle gebelik dönemi, yaşamın diğer evrelerine
göre son derece önem arzetmektedir.
Gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği virus infeksiyonları çocuk için zararlıdır. Anne
hamileyken kızamıkçık geçirdiği taktirde çocukta kalpte bozukluk, katarakt, sağırlık, küçük
kafa ve zeka geriliği ortaya çıkabilir.
Gebelik süresince ve özellikle ilk haftalarda annenin aldığı ilaçlar dikkatle seçilmelidir. Bu
dönemde alınan ilaçlar ve sigara içimi gibi etkenler bebeği etkiler, doğuştan bozukluklara yol
açabilir.
Hamilelikte röntgen, radyum gibi ışınlar çocukta küçük kafa, bel bölgesinde yarık ya da kese,
zeka geriliği ve uzuvlarda bozukluklara yol açabilir.
Hamilelikte hormon bozuklukları bebeğe zarar verebilir. Örneğin şeker hastalığı olan
annelerin çocukları iri doğarlar. Tosuncuk diyebileceğimiz bu çocuklarda kalp, akciğer ve
metabolizma bozuklukları görülebilir.
Sevgili anneler, doğacak bebeğinizin sağlığı için gebeliğiniz esnasında mutlaka bir kadın
hastalıkları ve doğum uzmanının kontrolü altında olun, sigara, ve alkolden uzak durun,
rastgele ilaç kesinlikle kullanmayın.
Kronik Hastalıklar
Sağlıklı olarak dünyaya gelen bir bebekte kalıtımsal olarak gelen ya da sonradan edinilen
kimi hastalıklar müzminleşerek büyüme ve gelişme sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu
hastalıklar arasında kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek yetersizliği, romatizmal
hastalıklar sayılabilir.
Büyüme geriliği, astım ve diğer allerjik hastalıklarda da ortaya çıkar. Bunların tümünde
sebep kullanılan ilaçlar değildir. Hastalığın kendisi de gerilikte başlıbaşına önemli bir
faktördür. Ağır akciğer infeksiyonları ve morarmayla seyreden kalp hastalıklarında da
büyüme olumsuz yönde etkilenir.
Çocukların sonraki dönemlerde yaşıtlarını ne ölçüde yakalayacakları, hastalığın seyri ve
süresi, başlangıç yaşı, iyileşme sonrası geride kalan büyüme süresi ve iyileşmenin tam olup
olmaması gibi bir çok faktöre bağlıdır.
SONUÇ
Sevgili anne ve babalar,
Çocuklarda normal büyüme ve gelişmenin izlenmesi, normalden sapmaların belirlenmesini,
böylece hastalıkların erken tanısını ve önlenmesini olanaklı kılar. Sağlam çocuk takibinde tam
bir fiziksel muayene yanında boy, ağırlık ve baş çevresi ölçümleri yapılır. Düzenli ve
birbirlerini izleyen ölçümler tek ölçümlerden çok daha yararlıdır. Çünkü belirli bir çocukta
saptanan değerler normal sınırlar içinde olsa bile, çocuğun kendine özgü büyüme grafiğinden
sapmalar belirlenebilir.
Bu nedenle, çocuğunuzun büyüme ve gelişmesini siz de izleyiniz. Elde ettiğiniz değerleri,
bölüm sonunda verdiğim eğrilere işleyip, normalden sapmalar mevcutsa doktorunuza
başvurarak yardım isteyiniz. Böylece sorun kısa sürede çözülecek, çocuğunuzun sağlığına
yeniden kavuşması sizi mutlu edecektir.
Sizlere ve çocuklarınıza sağlıklı ve mutlu yarınlar dilerim.
Saygılarımla..
Dr. Çağatay Nuhoğlu
(http://www.nuhoglu.com sitesinden alınmıştır.)


ÇOCUKLUKTAN ERGİNLİĞE DOĞRU DEĞİŞME

ÇOCUKLUKTAN ERGİNLİĞE DOĞRU DEĞİŞME:

 

İnsanların büyüyüp gelişmesi diğer canlılara göre değişiklik gösterir. Bu değişikliklerden biri de ergenlik dönemidir. İnsanların çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecini, ergenlik dönemi denir.
İnsanların anne karnından başlayarak ölünceye kadar geçirdiği dönemler:
1.Doğum öncesi dönem.
2.Çocukluk dönemi.
3.Gençlik (ergenlik) dönemi.
4.Yetişkinlik ve yaşlılık dönemi.
-Doğum öncesi dönem: Gebelik süresince anne karnındaki dönemdir. Bu dönem doğuma kadar sürer. Bu süre yaklaşık 40 haftadır.
-Çocukluk dönemi: 0-12 yaş arasındaki dönemdir. 0-1 yaş arasındaki bebeklik süresi de bu dönemin içindedir. Çocukluk döneminde çocuğun boyu ve kilosu artar. Çocuk yürümeye başlar, çevreyi ve çevredeki araçları tanır. Oyun oynar ve okula başlar. Çocukluk döneminde 6-12 yaşlar arası okul dönemi olarak kabul edilir.
-Gençlik (ergenlik) dönemi: Ergenlik dönemi gençlik döneminin başlangıcıdır. Kişiliğin oluşması bakımından oldukça önemlidir.
Ergenlik döneminin başlangıcı çocuğun yaşadığı iklim şartlarına göre değişir. Ergenlik dönemine sıcak ülkelerde daha erken yaşlarda girilir. Bu dönem ortalama olarak 12-21 yaşları arasındadır. Kız çocukların erginliğe girmeleri erkeklere göre 2 yıl daha önce başlar.
Ergenlik dönemindeki değişmeler çok hızlı olur. Ergen hem ruhsal hem de bedensel değişiklikler içindedir. Kız ve erkekte boy uzar, bütün organlar gelişir. Bu dönemi yaşayan gençlerde sinir gerginliği, iç sıkıntıları ve heyecan gibi sorunlar görülür.
Ergenler dönemindeki kızlarda oluşan bedensel değişiklikler şunlardır:
-Boy uzar.
-Kilo artar.
-Koltuk altı ve cinsel organlarda kıllanmalar olur.
-Göğüsler belirmeye başlar.
-Kaslar, erkeklere göre daha yavaş gelişir ve narindir.
-Derilerin erkeklerin derilerine oranla daha incedir.
-Vücut hatları belirgin durum almaya başlar.
-Yüzde sivilceler çıkabilir.
-Üreme organları gelişir.
-Yumurta oluşmaya başlar. Olgunlaşan yumurta biraz kanla birlikte dışarıya atılır. Bu dönemi, ay hali veya regl hali (adet kanaması) denir.
Ergenlik dönemindeki erkeklerde oluşan bedensel değişiklikler şunlardır:
-Boy uzar.
-Kilo artar.
-Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar olur.
-Kaslar, kızların kaslarına oranla daha fazla gelişir.
-Derilerin kızların derilerine oranla daha kalındır.
-Gırtlak gelişir, ses kalınlaşır ve gırtlak kemiği önde belirgin olarak görülür.
-Yüzde sivilceler çıkabilir.
-Üreme organları gelişir.
-Spermler oluşmaya başlar.
Ayrıca ergenlik döneminde ruhsal değişmelerde olur. Kişi bu dönemlerde, düş kırıklığı ve çelişkiler yaşayabilir. Baş ağrısı, hırçınlık, bencillik gibi olumsuzluklar görülebilir. Bir süre sonra bu durum düzelir. Davranışlarda taşkınlık, içe kapanıklık gibi değişiklikler olabilir




BÜYÜME VE GELİŞME NELERDEN ETKİLENİR?

BÜYÜME VE GELİŞME NELERDEN ETKİLENİR?:

 

Bütün canlılar büyür. Canlının hücre sayısının ve boyutlarının artmasına, büyüme denir. Canlının büyümesi ile birlikte yeteneklerinin artmasına ise gelişme denir.
Büyüyüp gelişen canlı erginleşerek üreme yeteneği kazanır.
-Sağlıklı büyümemiz ve gelişmemiz için neler önemlidir?:
-Yeterli ve dengeli beslenme: Vücudumuzu oluşturan doku ve organlarımızın uyum içinde büyüyüp gelişmesi gerekir. Sağılıklı gelişme olmadığı zaman vücudumuzda ruhsal ve fiziksel bozukluklar oluşur. Sağlıklı yaşama, dengeli beslenme ile olur. Dengeli beslenme değişik besin maddelerinden gerektiği kadar almakla olur.
Büyüme ve gelişmede genetik etmenlerin yanı sıra beslenme de önemlidir. Yetersiz ve dengesiz beslenenlerde gelişim bozuklukları görülür.
Kişinin günlük tükettiği enerjiden daha az enerji alacak biçimde beslenmesine, yetersiz beslenme; besinlerin tek yönlü alınmasına da dengesiz beslenme denir.
Aşırı beslenme, günlük tüketilen enerjiden daha fazla enerji alacak biçimde besin alınmasıyla ortaya çıkar ve şişmanlığa yol açar.
Yetersiz ve dengesiz beslenme gibi aşırı beslenme de sağlık sorunudur.
Bazı nedenler sindirim organının sağlığını bozabilir. Bu durumda düzenli beslenmek ve sağlıklı olmak zorlaşır.
Sindirim sisteminin sağılığını bozan nedenler:
-Yediğimiz besinlerin çok sıcak veya çok soğuk olması.
-Yemeklerin aşırı baharatlı olması.
-Çok ekşi veya çok acı yiyecekler.
-Yıkanmamış veya temizlenmemiş sebze veya meyveler.
-İçki ve sigara.
-Yanmış yağlarla hazırlanmış yiyecekler.
-Bayat ve çürümüş yiyecekler.
-Temizlik: Kişisel temizlik ve yaşanılan ortamın temizliği sağlıkla yakından ilgilidir. Temiz olmayan ortamlar birçok mikrobun kaynağıdır. Sağlığın korunması için düzenli olarak vücut temizliği yapılmalıdır. Ayrıca, yiyeceklerin de temiz olmasına dikkat edilmelidir.


Uyulması gereken kişisel temizlik kuralları şunlardır:
-Yemeklerden sonra dişler fırçalanmalıdır. Diş sağlığına gereken önem verilmelidir. Çok sıcak ve çok soğuk yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Fazla şekerli yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Dişler ile sert kabuklu yiyecekler kırılmamalıdır. Çürükler görüldüğündü diş doktoruna gidilmelidir.
-Yemek öncesi ve sonrası ve tuvaletten çıkıldığında eller sabunlu su ile yıkanmalıdır.
-Haftada en az bir defa banyo yapılmalı ve çamaşır değiştirilmelidir.
-Haftada bir kez el ve ayak tırnakları kesilmelidir.
-Temiz olmayan yiyecekler yenmemelidir. Meyve ve sebzeler yıkanmadan yenmemelidir.
-Yaşanılan ortamın temiz olmasına dikkat edilmelidir.
-Soğuktan korunmalı, içilen suyun temiz olmasına özen gösterilmeli, mikroplu sular ile oynanmamalıdır.
-Dinlenme: Uyku dinlenmenin en iyi şeklidir. Uyku sırasında tüm organlar dinlenir. Beyinin dış ortamla bağlantısı kesildiği için tam bir dinlenmeye girer. İstemli çalışan kaslar ve gözler dinlenir. Ayrıca diğer organ ve dokuların da etkinlikleri azalır. Örneğin; solunum yavaşlar, daha düzenli nefes alınır, kan basıncı düşer.
Uykuda sentez ve onarım işlemleri gerçekleştirilir. Sinir hücrelerinde protein yapımı hızlanır. Büyüme hormonu düzeyini arttırarak büyüme ve onarımı olumlu yönde etkiler. Sağlıklı ve yetişkin bir insanın günde 7-8 saat uykuya ihtiyacı vardır. Küçük çocukların daha uzun süre uyumaları gerekir. Çocukların 6-8 yaşlarında 11-12 saat, 9-10 yaşlarında 9-10 saat uyumaları gerekir.
Uyuma karanlık ve sessiz ortamda olmalıdır.
Uykunun dışında müzik dinlemek, resim yapmak, kısa yürüyüşler yapmak gibi etkinlikler de dinlenmede önemlidir.
-Spor: Spor, sağlıklı yaşamın temel kurallarında biridir. Spor yapmak kan dolaşımı ve solunumu hızlandırır. Hızlı dolaşan kan damar çeperlerinde yağ birikimine engel olur. Spor yaparken damarlarda kan dolaşımını engelleyici giysiler giyilmemeli, iskelet yapısını aşırı derecede zorlayıcı sporlardan uzak durulmalıdır.
Spor, kasları geliştirir, kalbin düzenli çalışmasını sağlar, vücudu dinlendirir.
Masa başında çalışan hareketsiz insanlarda şeker hastalığı, kalp hastalığı ve şişmanlık sık görülür. Bu nedenle spor yaparak hareketlilik sağlanmalıdır.
Spor yapan kişilerin içki ve sigaradan uzak durmaları gerekir.
Sporun beden sağlığı yanında kişilik geliştirmeye ve ruh sağlığına olumlu etkileri vardır. Spor yapan bireyler, topluca çalışmayı, yardımlaşmayı; davranışlarını ve heyecanlarını denetim altına almayı öğrenirler.
Düzgün ve sağlıklı bir vücut için duruş, oturuş biçimlerine dikkat edilmesi gerekir. Sına sandalye ve masada eğri oturmak, ayakta iken eğik durmak iskelet yapısına olumsuz etki yapar. Böyle durumlarda kamburluk ve kemiklerin yanlış biçim alması gibi iskelet bozuklukları oluşur.
-Serbest zaman etkinlikleri: Yeni ve değişik etkinlikler yaparak kendimizi, çevremizi ve ailemizi tanımamıza imkan sağlayan serbest zamanlar yaşantımızın çok önemli bir parçasıdır.
-Olumlu psikolojik etkiler: Sağlık, yalnızca hasta veya sakat olmakla değil bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik durumudur.
Beden sağlığı ruh sağlığını da etkiler. Bunlardan biri bozulduğu zaman diğeri de etkilenerek bozulur. Aile içerisindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler kişinin ruhsal ve kişilik yönünden gelişimini etkiler. Sevgiye dayalı, tutarlı ilişkiler kişinin sorunlarını kolayca aşmasını sağlar.
Gençlik (ergenlik) döneminde anne, baba ve öğretmenlerin bu dönemin özelliklerin bilerek hoşgörü ile yaklaşmaları çocuğun olumlu yönden etkilenmesini sağlar. Çocuğu dinlemek, bazı konularda görüşünü almak, kendisi ile ilgili konularda karar vermesini sağlamak çocuğun kendine güvenini arttırır.


 


Sayfayı Yazdır

Zigottan embriyoya, yavruya, ergine doğru gelişme

Zigottan embriyoya, yavruya, ergine doğru gelişme


-Embriyonun geliştiği ortam, bu ortamda embriyo için oluşan plasenta:Zigotun embriyoyu oluşturması döl yatağında olur. Zigot, embriyoyu oluşturmak için mitoz bölünmeler geçirir. Zigot, mitoz bölünmeyle önce iki hücreli, daha sonra dört hücreli, sekiz hücreli olacak biçimde katlanarak hücre sayısını arttırır. Oluşan hücre yığını küreye benzer bir biçim alır. Daha sonra hücreler kenara çekilerek içi boş topu andıran bir şekil alır. İlerleyen evrelerde bazı bölgelerdeki hücreler içe çökmeye başlar. Bunun sonunda hücre tabakaları oluşur. Bu tabakalar, dış deri, iç deri ve orta deri olarak bilinir. Gelişmenin ileri evrelerine doğru bütün dokular bu tabakalardan oluşur.


Gebeliğin ilk haftalarında embriyonun çevresinde koruyucu zardan döl yatağına doğru uzantılar oluşur. Bu uzantıların içinde kılcal damarlar bulunur. Bu uzantılar ile bu bölgedeki uterus duvarının dokularına, plasenta denir. Plasenta ve embriyo göbek bağı ile birbirine bağlıdır.
Zigotun arka arkaya bölünmeler geçirmesiyle oluşan embriyo, anne karnında plasentadan gelişmesini tamamlar. Embriyonun beslenmesi ve gelişmesi için plasenta oldukça elverişli bir yapıdır.
Embriyonun besin alış verişi plasentadan sağlanır. Plasenta, yavru doğana kadar anneden besin ve oksijen taşımakla görevlidir.
-İnsanda yavru olana kadar embriyo nasıl korunur, beslenir, solunum yapar, büyür ve gelişir?: Embriyonun gelişmesi sırasında gerekli olan bütün maddeleri plasenta aracılığı ile anneden alır. Artık maddeleri de plasenta yoluyla anneye verir. Anne karnında gelişmesini tamamlayan yavru doğum yoluyla dünyaya gelir.
Embriyonun anne karnında sağlıklı gelişmesi için dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekildedir:
-Öncelikle anne kendi sağlığına dikkat etmelidir.
-Anne dengeli ve düzenli beslenmelidir.
-Annenin aldığı alkol ve uyuşturucular da embriyonun gelişmesini olumsuz yönden etkiler. Alkol ve uyuşturucu kullanan gebe annelerin bebeklerinde bedensel gerilik ve zeka gelişiminde anormallik görülür.
-Anne, gebeliği süresince kesinlikle röntgen çektirmemelidir. Röntgen ışınları embriyonun gelişmesini olumsuz etkileyerek sakat doğumlara neden olur. Özellikle de gebeliğin ilk aylarında çekilen röntgenin embriyoya olan olumsuz etkisi oldukça fazladır.
Annenin sigara içmesi anne karnındaki embriyoyu olumsuz etkiler. Sigara içen anne yeterince oksijen almadığından anne karnındaki bebek de (embriyo) oksijensiz kalır. Bunun sonucunda bebeğin beyin gelişiminde gerilikler olur.
-Annenin gebelik süresinde geçirdiği ateşli hastalıklar da bebeğin gelişimini olumsuz etkiler.
-Anne gebelik süresince doktor önerisi olmadan ilaç kullanmamalıdır.




İNSANLARDA ÜREME SİSTEMİ

ÜREME SİSTEMİ
Canlıların soylarını sürdürebilmek için, kendilerine benzer yeni canlılar oluşturmalarına üreme denir. Tüm canlılar üreme yeteneğine sahiptir.
Bir canlının üreyebilmesi için kalıtsal maddesini, yavruya aktarması gerekir. Eşeyli (erkek ve dişi bireylerle) üreyen canlılarda kalıtsal maddeler üreme hücreleriyle aktarılır. Üreme hücrelerine gamet denir. Erkek üreme hücresi sperm, dişi üreme hücresi yumurta adını alır.
Dişi Üreme Hücresi (Yumurta):
Yumurta hücresi büyük ve hareketsizdir. Bol miktarda besin maddesi içerir ve sitoplazması çoktur. Kamçısı yoktur. Yumurtalar spermlere göre daha az sayıda üretilir.
Erkek Üreme Hücresi (Sperm ):
Sperm hücreleri yumurta hücresine göre çok küçüktür. Sitoplazmaları azdır. Kamçıları vardır ve kamçılarıyla hareket ederler. Baş, orta kısım ve kuyruk olmak üzere üç kısımdan oluşur. Kuyruk kısmı sayesinde hareket edebilir.

İnsanda üreme sisteminin temel görevi aynı olmakla birlikte, erkek ve dişi bireylerin üreme sisteminin yapılarında bazı farklılıklar vardır. Ayrıca köreltilse bile, bireyin beden sağlığını etkilemeyen tek sistemimizdir.
Dişi Üreme Organının Yapısı
Dişi üreme organı, bir çift yumurtalık, yumurta kanalı, döl yatağı (rahim = uterus), vajina olmak üzere dört kısımdan oluşur.


1-Yumurtalık (ovaryum): Bir dişinin kasıklarında, biri sağda, diğeri solda olmak üzere iki tane yumurtalık vardır. Yumurtalıklarda, ergenlik çağından itibaren belli bir yaşa kadar, hipofiz bezinin salgıladığı hormonun etkisiyle, ortalama 28 günde bir adet yumurta hücresi üretilir. Ayrıca eşey hormonu salgılarlar.


2- Yumurtalık Kanalı: Yumurtalıkları döl yatağına (rahim) bağlayan kanaldır. Yumurtalıkta üretilen yumurta, fallop tüpleriyle alınıp, yumurtalık kanalından geçerek döl yatağına iletilir. Yumurtanın yaklaşık birkaç günlük ömrü yumurtalık kanalında geçer. Bu esnada, yumurta, bir sperm hücresiyle birleşirse, döllenme gerçekleşir ve zigot oluşur, zigot bölünerek çoğalır. Yani yumurta hücresi, kanaldan rahme, döllenmiş olarak geçer.


3- Döl Yatağı (Rahim = Uterus): Kalın çeperli, düz kaslardan oluşan rahim, döllenmiş yumurtanın anne karnında tutunup geliştiği yerdir. Rahimde hücre bölünmesi sürer ve embriyo (canlı taslağı) oluşur. Embriyo gelişerek yavruyu oluşturur.
Buraya gelen yumurta döllenmemişse, bozulan yumurta hücresi ve rahimde oluşturulan doku, vajinadan kanama şeklinde dışarı atılır. Bu duruma adet kanaması (mensturasyon) denir. Bu olay 28 günde bir tekrarlanır.


4- Vajina: Döl yatağından sonra gelir ve spermlerin döl yatağına kadar ilerlemesini sağlayan tüp şeklinde yapısı vardır. Üreme sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Spermin giriş yaptığı, döllenmemiş yumurta hücresinin ve bebeğin dışarı atıldığı yerdir.


Not: Dişilerde, erkeklerin aksine, üreme açıklığı ve idrarın dışarı atıldığı açıklık farklıdır. Yani idrar vajinadan atılmaz.
Not: Erkeklerde sperm üretimi ölünceye dek sürerken, dişilerde yumurta üretimi yaklaşık 50 yaşından sonra biter. Bu döneme menopoz denir.


Erkek Üreme Organının Yapısı
Erkek üreme sistemi, testisler (er bezleri ), sperm kanalı, seminal kesecikler (yardımcı bezler) ve penisten oluşur.
1- Testisler: Bir çift olup, testis torbası içine yerleşmişlerdir. Ergin erkeklerde sperm üretimi testislerde gerçekleşir. Vücut sıcaklığı, spermin gelişmesi için çok yüksektir. Bu yüzden testisler vücudun dışında bulunur. Testislerde üretilen spermler, döllenme ve hareket yeteneğinden yoksundur. Spermler bu özelliği epididimis denilen kanalda kazanırlar. Testisler, ayrıca, eşey hormonu da salgılarlar.


2- Sperm Kanalı: Spermler, sperm kanalında depolanır. Sperm kanalı, karın boşluğundan geçerek prostat bezine gelir. Burada, sperm kanalı ile idrar kanalı birleşir. Penis içinden geçerek, ortak bir kanalla dışarı açılırlar.


3- Seminal Kesecikler: Prostat ve cowper bezlerinden oluşur. Bunlar seminal sıvı salgılarlar. Seminal sıvı, spermlerin taşınmasını ve dişi üreme sisteminde kaldıkları kısa bir süre için beslenmelerini ve korunmalarını sağlar.


4- Penis: Spermler seminal sıvı ile karışarak, penis içindeki kanaldan dışarı atılır.

Döllenme Ve Döllenmiş Yumurtanın Oluşumu
Eşey hücreleri tek başına yeni bir canlı oluşturamaz. Çünkü yumurta ve sperm hücreleri diğer vücut hücrelerinin yarısı kadar kalıtsal malzeme taşır. Bu nedenle iki yarımın bir araya gelmesi gerekir.
İnsanda bu olay dişi üreme sisteminde gerçekleşir. Olgunlaşan yumurta hücresi, yumurta kanalında ilerlerken spermlerle karşılaşırsa, spermlerden yalnızca bir tanesi yumurtanın hücre zarından içeri girer. Bu andan sonra diğer spermlerin girişi engellenir. İşte, yumurtanın spermle birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşmasına döllenme denir.
Bu aşamadan sonra artık yumurta ve spermden söz edilmez. Ortaya çıkan hücre, vücut hücreleriyle aynı miktarda kalıtsal malzeme taşır. Bu özel hücre bebeğin özel hücresidir ve döllenmiş yumurta (zigot) adını alır.
Zigot, çok hızlı bir bölünme evresine girer ve yeni hücreler oluşturmaya başlar. Bu ilk hücreler vücuttaki tüm dokuları oluşturacak olan kök hücrelerdir. Kök hücreler sınırsız bölünür, her türlü vücut hücresine dönüşür ve yeni görev üstlenebilirler. Çeşitli aşamalardan geçerek insanın küçük bir taslağını oluştururlar. Buna embriyo denir. Embriyo hızla büyür, canlının doku organ ve sistemleri gelişir. Gelişen bu canlıya ilk sekiz haftadan sonra fetüs, doğumdan sonra da bebek denir.



İnsanda Büyüme Ve Gelişme (Konu Anlatımı)

Embriyonun Gelişim Aşamaları
Zigotun oluşumundan sonra başlayan, doğuma kadar süren döneme gebelik ya da hamilelik denir. Embriyo, rahim içinde gelişirken, solunum, beslenme, boşaltım, hareket, irkilme gibi canlılık etkinliklerini yapar. Gebelik yaklaşık 40 hafta sürer. Bu süre içinde rahimde oluşan plasenta, bebeğe gerekli besin ve oksijeni sağlar. Doğduklarında bebekler yaklaşık 50 cm boyunda, 3000- 3500 gram ağırlığındadır.
Hamilelik süresince anne adayları:
• Düzenli beslenmeli: hamile, yapıcı- onarıcı, enerji verici ve düzenleyici besinlerle yeteri kadar beslenmeli. Yapıcı onarıcı besinler, proteinlerdir. En çok et, süt, yumurta gibi hayvansal besinlerde, baklagillerde bulunur. Proteinler hızla büyümekte olan embriyo için çok gereklidir.
• Ağır olmayan egzersizler yapmalıdır.
• İçki, sigara, uyuşturucu gibi zararlı maddelerden mutlaka uzak durmalı. Hamilelik süresince alkol almamalıdır.
• Radyasyondan ve röntgen ışınlarından kaçınmalı. Kullandığı ilaçları doktor kontrolünde almalıdır.
Stresten uzak durmalıdır.
• Anne adayları hamilelik süresince belirli aralıklarla doktor kontrolünden geçmelidir.

İnsanda Büyüme Ve Gelişme
Tek bir hücre olan zigottan, milyarlarca hücreden oluşan vücudumuzun oluşması süreci büyüme ve gelişme olarak adlandırılır.
Büyüme ve delişme sürecinde ilk serüvenimiz annemizin karnında geçirdiğimiz 266 günlük serüvendir. Doğumla başlayan yeni süreçte ise gelişim dönemleri bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak adlandırılır.
Kesin sınırları olmamakla beraber bu dönemleri yaş gruplarıyla belirtirsek:
Bebeklik Dönemi… 0–1 yaş
Çocukluk dönemi… 2–10 yaş
Ergenlik Dönemi…11–18 yaş
Yetişkinlik Dönemi…19- 60 yaş
Yaşlılık Dönemi…61 ve üzeri
Her dönemi diğerinden ayıran farklar vardır. Örneğin bebekler konuşamaz, yürüyemezler, başlangıçta dişleri yoktur. Çocuklar hareketli olur, oyuna doyamazlar. Büyüyüp gelişmeleri devam etmektedir. Ergenlik dönemindeki bireylerde hızlı değişimler gerçekleşir. Ergenliğin sonunda büyüme durur. Cinsel olgunluğa ulaşırlar. Yetişkinlik, aile ve toplum için sorumlulukların ön plana çıktığı dönemdir. Yaşlılıkta ise, bedensel güç azalır. Saçlar ağarır, cilt buruşur, duyu organları zayıflar.

Çocukluktan Çıktık Şimdi Ne Olacak?
Yaşınız gereği, ya içinde olduğunuz, ya da başlamak üzere olan bu dönem, ergenliktir. Doğal bir süreç olan ergenlikte, bedensel, duygusal ve psikolojik değişimler meydana gelir.
Çocukluk döneminin son bölümünde büyüme yavaşlar. Boy ve ağırlık artışı daha az olur. Ergenlik döneminin belirtilerinden biri de büyümenin hızlanmasıdır.
Bir erkek, çocukluk döneminde aynı yaştaki kızlardan genellikle daha uzun ve daha ağır olur. Ancak 12- 14 yaş arası hızla büyümeye başlayan kız, boy ve ağırlık olarak erkeği

geçer. Ancak bu geçici bir durumdur, ergenlik döneminin ileriki zamanlarında erkekler kızları yakalar ve geçer.
Bu ve başka farklar kız ve erkeklerde ergenliğin aynı zamanda başlamadığını gösterir. Gerçekten de ülkemizde ortalama olarak kızlar 10–12, erkekler 12–14 yaşlarında ergenliğe girer.
Ayrıca, ergenlik döneminin başlangıcı, ülkelerin bulunduğu coğrafi koşullara göre de değişebilir. Sıcak bölgelerde daha erken başlar. Ayrıca beslenme de başka bir etkendir.
Ergenlikte görülen değişimlerden bazıları tüm insanlar için ortaktır. Bazı değişimler ise yalnız kızlarda veya yalnız erkeklerde görülür. Ancak şu bir gerçek ki ergenlik döneminin özünü, eşey hormonlarının neden olduğu fiziksel değişiklikler oluşturur. Buna bağlı olarak ruhsal değişiklikler de izlenir.

Ergenlik Döneminde Kız Ve Erkeklerde Gerçekleşen Değişimler
• Bedensel değişim, boy ve ağırlık artışı hızlanır. Kol, bacak, el ve ayak vücudun geri kalan bölümlerinden daha hızlı büyür.
• Yüzde sivilceler görülür.
• Üreme organlarının çevresi, bacak ve koltuk altında tüylenmeler görülür.
• Ter bezlerinin çalışması artar ve buna bağlı olarak vücut kokusu belirginleşir.
• Ses değişir ve kalınlaşır.
• Üreme organları gelişir ve işlevlerini kazanır.

Kızlarda
*Beden yapısında omuzlar yuvarlaklaşır, göğüs ve kalça bölgesinde yağ birikir, göğüs uçları belirginleşir.

*Regl olmaya başlanır. Bu dönemler başlangıçta düzensizdir. Zamanla düzelerek, 28 günde bir gerçekleşir.

*Üreme sisteminde yumurta hücresi üretimi başlar.


Erkeklerde
*Beden yapısında kol ve bacak kasları gelişir, göğüs kafesi ve omuzlar genişler.

*Diğer bölgelerdeki kıllanma ile birlikte, yüzde bıyık ve sakal çıkmaya başlar.

*Gırtlağın üst bölümünde kıkırdak gelişir.

*Testisler sperm üretimine başlar.


Ergenlik Döneminde Karşılaşılan Sorunlar
Bu dönemde hızlı değişim gösteren bedensel gelişimin ( kıllanma, yüzde sivilce, ses kalınlaşması vs) yarattığı huzursuzluklar.
Yaşıtları arasında yer edinebilme kaygısı.
Otoriteye karşı çıkma, aileye ters düşme.
Yalnızlık isteği, çekingenlik, çalışmaya isteksizlik, kararsızlık.
Karşı cinsle arkadaşlık kurma isteği.
Meslek seçiminde kararsızlık ve kaygılar.
Kısaca, ergenlik dönemi bireyin kendisiyle ve çevresiyle çatışma halinde olduğu bir dönemdir.
Olumlu arkadaşlıklar kurmak, hobiler edinmek, spor yapmak ergenlik döneminin sağlıklı geçirilmesine yardımcı olur.
Ergenlik döneminde planlı ve programlı çalışmak, başarının temelini oluşturur.
Ergenlikteki değişmelerin normal büyüme ve gelişme olayları olduğu unutulmamalıdır.




Ergenlik Dönemi ve Özellikleri

Ergenlik Dönemi


Ergenlik, çocukluktan erişkinliğe geçiş sürecidir. Bu süreç iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar tarafından başlatılır ve sürdürülür. Testis ve yumurtalık gibi cinsiyet organlarının ve cinse özgü dış görünüm özelliklerinin gelişmesi, büyüme ve kemik olgunlaşmasında belirgin hızlanma, vücut oranlarında ve bedensel yapıda değişiklik, ergenlik sürecinin özelliklerini oluşturur.
Vücutta ergenliğe yol açan hormonal değişikliklerin başlamasından sonra dış görünümdeki ilk değişiklikler kız çocuklarında 10 (8-13), erkeklerde 12 (9,5-15) yaşında ortaya çıkar. Değişikliklerin tamamlanması genellikle 3-5 yıl sürer. Ergenlik döneminin sonunda -kızlarda otalama 16, erkek çocuklarda 18 yaşında- bireyin büyüme ve gelişmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Adolesans, kimi zaman ergenlikle eş anlamda kullanılmakla birlikte aslında, hayatın bu devresinde vücutta oluşan biyolojik değişikliklere eşlik eden ruhsal gelişme ve psikososyal değişiklikleri de kapsayan bir terimdir.
Ergenlik dönemi (büluğ çağı) 11-21 yaşları arasında dalgalanmaların yoğun görüldüğü zor bir dönemdir. Bu dönem “fırtına-gerginlik” dönemi olarak da bilinir. Ergenlik dönemi hem ergen için ve hem de ergenin ailesi için zor dönemdir. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen anlaşılma duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Ebeveyn bu dönem, çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vâkıf olabilirse ebeveyn-ergen çatışmaları o denli az olur. Ergen bedensel, cinsel, sosyal ve duygusal anlamda farklı bir döneme girmiştir. Bu gelişim sahalarında yaşadığı süreçler sebebiyle ergen kendisini farklı hisseder ve çoğu zaman kendisini tanımlamakta güçlük çeker.

Ergenlik Dönemiyle İlgili Sorunlar :


Vücuttaki yapısal değişikliklere ve çevreye uyum gerektiren bu dönem son derece duyarlı olunması gereken bir devredir. Çocukluktan çıkıp erişkinliğe ilk adımını atan insanın bedeninde ve biyolojik işlevlerinde meydana gelen değişikliklere alışması ve kabullenmesi, ayrıca fiziksel değişiklikleri nedeniyle çevresindekilerin kendisine karşı davranışlarına alışması gerekmektedir. Yine bu dönem okulda kendisinden beklenen sorumlulukların arttığı, içgüdülerini kontrol ederek davranışlarında ölçülü olmasının beklendiği bir dönemdir. Geleceği için meslek seçimi ve yaşam biçimi gibi konularda karar vermesi gerekmektedir.
 

1. Ergenlik dönemi ruhsal sıkıntıları :Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların ayrılıkların bulunmasıdır., diye tanımlanabilir. Ruhsal hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, ve çalışmasını etkiler. Kimi ruhsal hastalık daha çok kişinin kendisine acı verir. Örneğin kuruntuları, korkuları, kaygıları ve üzüntüleri olan kişi, kendi içinde tedirgindir, mutsuzdur, ancak bu belirtiler toplumsal ilişkisini, çalışmasını önemli ölçüde aksatmaz. Nevrozla bu türden ruhsal hastalıklardır. Nevrotik kişi, daha çok kendi içinde uyumsuz olan, iç dengesi bozulmuş olan kişidir. Nevrotik kişi, kendisini çevreye uydurmaya, bu amaçla kendisini değiştirmeye uğraşan kişidir. Gerçeklerle ilişkisi kopmamıştır; bir bakıma gerçeklerin üstesinden gelmeye, altında ezilmemeye çabalar. Bun karşılık kişilik bozukluklarında, çatışma daha çok çevreyledir. Kişilik bozukluğu gösteren kişi, kendi iç dengesini koruyabilmek için çevresini değiştirmeye, çevreyi kendine uydurmaya çalışır. Örneğin anti sosyal bir kişi, davranışlarıyla çevreyi tedirgin ve mutsuz ederken kendisi bundan yararlanır, doyum sağlar.
Ruhsal hastalıkların çok çeşitli nedenleri vardır. Örneğin; psikozlar ateşli hastalıklara, beyindeki bozukluklara, hormon dengesizliklerine, alkol ve uyuşturucu ilaçlara, enfeksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkabilirler. Psikozlarda kalıtımsal ve yapısal etkenler de rol oynarlar. Mide ülseri, astım gibi psikosomatik hastalıklarda ise, hem bedensel yatkınlık hem de ruhsal etkenler bir arada bulunurlar. Nevrozlarda da yatkınlık söz konusu edinmekteyse de, başlıca etkenlerin ruhsal olduğu görüşünde birleşilmektedir. Kişinin yaşantıları, aile içindeki eğitimi, geçirdiği ruhsal örselenmeler, belli başlı belirleyicidirler.
Ruhsal hastalıkların tanısı, hastayla yapılan görüşmeler, gözlemler, aileden alınan bilgiler ve gerektiğinde uygulanan psikolojik testler yardımıyla konur. Kişideki ruhsal belirtilerin yoğunluğu, süresi ve hangi koşullarda çıktığı göz önünde tutularak hastalığın ya da uyumsuzluğun derecesi belirlenebilir. Hiç kimse kendi kendine gerçekçi bir tanı koyamaz. Kendi sorunlarımızı ya abartma ya da yok sayma eğilimine göre değerlendirdiğimiz için varacağımız sonuç, yanıltıcı olur. Bununla birlikte kendi kendimize içten yanıtlar verebilirsek, ruh sağlığımız konusunda doğruya yakın bir sonuca varabiliriz.
 

2. Ergenlik Dönemi Depresyonları :


Depresyon, genlik çağında gençlik çağında tüm belirtileriyle çok seyrek olarak görülür. Ergenlik çağından önce süperegonun gelişmemiş olması, çocuğun kendini gözleme ve eleştirme yetisinin zayıflığı, dışa dönüklüğü, dürtülerin dizginleşmemiş oluşu nedeniyle durgunluk, çökkünlük, umutsuzluk, kendini suçlama gibi temel depresyon belirtileri apaçık ortaya çıkmazlar; çıksa da sürekli olmazlar. Başka bir deyişle, üstbenlik, benliği ve dürtüleri tama egemenliği altına alamaz. Genç, depresyona karşı kendini savunmaya girişir. Ortaya üstü örtülü,dolaylı ya da depresyon eşdeğerleri denen belirtiler çıkar. Altta yatan depresyon göstergesi olabilecek belirtiler şunlardır: Genç can sıkıntısı çeker ve tedirgindir; hiç bir işle uzun süre ilgilenemez, bir uğraştan diğerine yönelir. Ancak sonun getiremez. İstekle başladığı bir işten çabuk bıkar; coşku ile bezginlik arsında gider gelir. Dikkatini yoğunlaştırmakta güçlük çeker; okuduğunu anlamaz "okuduklarım kafama girmiyor" der, unutkanlıktan, dalgınlıktan yakınır. Ders dinleyemez ve başarısı düşer. Bedeniyle uğraşır, yorgunluktan, başa ağrısından, mide bulantısından, karın ağrısından, uykusuzluktan yakınır.
İlk gençlikte görülen davranış bozukluklarının bir çoğunun alta yatan bir değersizlik, benlik saygısında azalma ve yalnızlık duygularına bir tepki olarak, geliştikleri sıklıkla belirtilmektedir. Baş kaldırma ve saldırgan davranışlar, içteki bir güçlük duygusunu örtme çabaları olarak nitelendirilmişlerdir. Genç, kendinin güçsüz olmadığını kanıtlamaya uğraşmakta, depresyonla savaşmaktadır. Yalnızlık duygusundan kurtulmak için insanlardan kaçmak yerine onlara sokulmayı deneyebilir. Aile ilişkileri çok bozuk olan, evde istenmediğini, sevilmediğini duyumsayan bir genç, kişisel yakınlığı ev dışında arayabilir. Bu durumda eğer genç, bir kızsa beğenildiğini, aranıldığını görerek, ilişkilerini çok ileri götürebilir, sevgi açlığını irine sığınarak gidermeye çalışır. Cinsel yaklaşmayı sevgiyle karıştırır, ancak aradığını bulamayınca, ya da cinsel isteklerin doyurulmasıyla sevginin sona erdiğini görünce ve yüzüstü bırakılınca daha büyük bir çöküntüye uğrar; canına kıymaya kalkışabilir.
Ailede boşanma, ayrılık, ölüm gibi benlik saygısını azaltan durumlarda pek çok gencin ilk tepkisi davranış bozukluğu biçiminde olmaktadır. Gencin, birden umursamaz bir tutum takındığı, derslerine boş verdiği, okuldan kaçmaya, öğretmenlere karşı gelmeye başladığı, haylaz arkadaşlara kapıldığı gözlenir. Açıkça ayar tutamayan depresyon belirtisi göstermeyen genç, dolaylı olarak depresyonunu aşmaya çabalar. Kolay arkadaş edinemeyen kimi genç de ilişki alanını daha daraltıp, yanlış uğraşlara yönelebilir. Hayvan besleyerek tüm gününü onların bakımına ayırarak, onlarla konuşup severek, depresyona karşı kendini savunmaya çalışabilir.
 

3. Sigara ve Alkol Kullanımı :


Sigara ve alkol kullanımının başlaması genellikle ergenlik döneminde olur. Yapılan bir araştırma da göstermiştir ki;
• Anne ya da baba sigara veya alkol kullanıyorsa,
• Arkadaş grubunda sigara ve alkol kullanan varsa,
• Öğretmenlerinin sigara veya alkol kullandığını okulda veya dışarıda görüyorsa,
gencin kullanmaya başlama riski de artmaktadır. Bu konuda öncelikle yetişkinlerin olumlu model olması gerekir.
 

4. Uyuşturucu Kullanmaya Başlayan Genci Nasıl Tanıyabiliriz?


Aşağıdaki belirtiler gencin uyuşturucu kullanmaya başladığı konusunda anne ve babayı şüphelendirmelidir:
• Birden ortaya çıkan davranış değişikliği,
• Zaman zaman aşırı sinirlilik, gereksiz tepki, anlamsız kaygı, sıkıntı,
• Ağızda kuruluk, salyada azalma,
• Konuşmada güçlük, peltek konuşma,
• Yürümede dengesizlik, ellerde titreme,
• Terleme,
• Uyuklama, dalgınlık,
• Halsizlik, yorgunluk,
• Alışılmış arkadaş çevresi dışında yeni arkadaşlar edinme,
• Çevre değiştirme,
• Sorumluluklardan kaçma,
• Aşırı para harcama.

5. Ergenlerde İntihar Riski :


Kendi canına kıyma, gençlik çağında, trafik kazalarından sonra gelen en önemli ölüm nedenidir. Çocukluk çağında oldukça seyrek olan özkıyım girişimleri, ergenlik çağında başlayarak hızlı bir artış gösterir. Örneğin; ABD'de her yıl 15-20 yaşları arasında 4 bin gencin kendi canına kıydığı saptanmıştır. Bu sayı tüm nüfus içinde görülen intiharların %12'sini oluşturmaktadır. Özkıyım girişimleri ise, ölümle bitenlerin en az 10 katı olduğu kestirilmektedir. Erkekler arasında ölümle sonuçlanan intiharlar, kızlara göre 3 kat daha yüksektir. 15-19 yaşları arsında çok yüksek oranlara varan araba kazalarının bir çoğunun da gizli özkıyım girişimleri olduğu söylenebilir. Ayrıca gençler arasında özkıyım girişimlerinin eskiye göre hızlı bir artış gösterdiği gözlenmektedir. Ortalama özkıyım yaşı da gittikçe düşmektedir. En çok başvurulan canına kıyma yöntemi uyku ilaçları, yatıştırıcılar ve başka ilaçlar içmedir. Kendini asma, yüksekten atlama, ateşli silahla daha seyrek ve daha ciddi özkıyım girişimlerinde kullanılan yöntemlerdir.
Özkıyım girişim, .çaresiz kalan kişinin sorunlarından umutsuz bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu sorunlar kendinden e çevreden kaynaklanabilir. Sonuçta kişi, hiçbir çıkış yolu olmadığını, olaylar karşısında eli kolu bağlı kaldığını anlamakta, umutsuzluk, karamsarlık içine düşmekte gidişi değiştirecek güçten yoksun kaldığını görmektedir. Kendini ezilmiş, köşeye sıkıştırılmış hissetmekte, duyduğu öfkeyi dışa boşaltamadığı için kendine yöneltmektedir. Özkıyıma kalkışması hem kendini cezalandırma, hem de bu duruma düşmesine neden olanlardan Bir öç alma davranışıdır.
Öz kıyım girişimi bir anda oluveren bir davranıştır. Ama hazırlığı uzun sürer. Gencin, çocukluğundan gelen sorunların ergenlik çağında ortaya çıkan yeni çatışmalara ve durumlar eklenir. Gencin çevresiyle ilişkileri bozulur, yalnızlaşır, desteksiz kalır. Genellikle son bir olay, bir çatışma, bir darbe, örseleyici bir yaşantı, gencin savunmalarını yıkarak öz kıyımın tetiğini çeker.
Erken yaşlarda çekilen yoksunluklar, ana-babasızlık durumları, depresyon durumları vb tanımlar intihara götüren önemli etkenlerdir. Ayrıca kimin hangi koşullarda intihar girişimi yapacağını kestirmek zordur. Hangi yaşantı ve durumun, gencin dayanma gücünü aşıp onu intiharın eşiğine getireceği önceden bilinemez. Sürüp giden depresyona karşı gencin kullanabileceği savunmalar pek çoktur. Bu nedenle depresyon maskeli bir biçimde bir süre kendini gizleyebilir. Belli bir örseleyici olaydan sonra savunmalar yetersiz kalınca genç, intiharı son çözüm olarak deneyebilir.
Genç intiharına yol açan başlıca nedenler:
• Uzun süreli aile problemleri
• Ailede ilişki yokluğu
• Tırmanmakta olan aile içi sorunlar
• Sosyal ilişkilerde kopukluk ya da bozukluk
• Duyguların zayıf kontrolü
• Cinsel uyum zorlukları
• Sorunları çözmede başarısız çabalar
• Ailede veya gencin kendisinde depresyon veya diğer ruhsal bozukluklar
6. Ergen ne hisseder, nasıl davranmak ister?
1- Ergenin genel olarak duygularında istikrarsızlık olduğu görülür. Bir gün önce çok mutlu ve enerjik olan ergen ertesi gün kabuğuna çekilmiş ve bitkin olabilir. Duygular anlık olarak bile değişkenlik arz edebilir. Bu nedenle ebeveynin bunu kabul etmesi ve her defasında “Daha dün iyiydin, şimdi ne oldu?” türünde sorgulamalara ve baskıcı yaklaşımlara girmemesi gerekir.
2- Bu dönemde ergen duygularını çok dolu ve coşkulu yaşar. Gerek ses tonu ve vurgulamaları ve gerekse mimikleri önceki döneme göre duygularını daha fazla ifade ediyor niteliktedir.
3- Diğer dönemlere göre daha yoğun hayal kurar ve gerçekten zaman zaman uzaklaşır. Bu hayaller gelecek planlarını kapsayabileceği gibi genellikle karşı cinsle ilgili hayaller olabilmektedir.
4- Ergen zaman zaman yalnız kalma isteği içinde olabilir. Odasına çekilen ve yalnız kalmak istediğini söyleyen bir ergenin ciddi bir sorunu olduğu düşünülüp kaygılanılmamalıdır. Ergen kendisi ile baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir.
5- Ergen kendini yorgun hissedebilir, buna bağlı olarak çalışmaya karşı isteksizdir. Vücut enerjisi âdeta büyümeye harcanıyor gibidir.
6- Ergen yaşadığı bedensel değişimlere bağlı olarak çekinebilir ve kendini saklama ve bu değişimlerden çevreyi haberdar etmeme isteği içinde olabilir.
7- Yeni şeyler deneme merakı artmıştır.
8- Bu dönemde arkadaş çok önemli bir noktadadır. Bu nedenle arkadaş seçimi konusunda ergenin dikkatli olması ve ailenin hassas davranması gerekir.
9- Bu dönemde ergenin fark edilme ve takdir edilme ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacını aile içinde gideremeyen ergen, farklı arkadaş gruplarında bu ihtiyacını giderebilir.
7. Aileye düşen görevler :
Ergen her şeyden önce anlaşılma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebeveynin bu duyguları yaşatma adına söz ve davranışları konusunda hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını tatmin adına farklı çevrelere ihtiyaç duyacaktır. Ergenle fikir alışverişleri yapılmalı; ergen, aile konuları dışında tutulmamalıdır. Çeşitli sorun ve konularda ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulunmaya çalışılmalıdır.
Nasihatler genellikle işe yaramaz, sadece ergenin o an ebeveyni dinlemesini sağlar, uzun vadede çözüm değildir. Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir. Akabinde şayet hoş olmayan bir durum varsa bu, ergenle paylaşılabilir. Fakat tanımadan eleştirmek ergenin ebeveynini haksız bulmasından başka bir işe yaramaz. Sevgi eksik edilmemelidir. Evdeki genel ortamın gergin olmamasına dikkat edilmelidir. Ergenlik dönemi çatışmalı ve gergin geçiyorsa bir uzmandan destek alınmalıdır.
8. Gençlik Çağı Psikozları :

Gençlik çağında başlayan psikotik tepkiler, tanı bakımından şaşırtıcı özellikler gösterir. Bu bakımdan kesin tanı ancak iyiy bir izleme sonucu konabilir. Örneğin, başlangıçta şizofreni ön tanısı alan 50 genç kızdan izleme sonucu ancak 18'ine kesin şizofreni tanısı konmuştur. Geri kalanların 12'si intihar girişimi ve depresyon tanısı, 10'u davranış bozukluğu, 4'ü evden kaçma, 6'sı da anti-sosyal kişilik olarak belirlenmiştir.
Birçok başka araştırmada kişilik değişikliklerinin ve ağır davranış sapmalarının şizofrenin başlangıç belirtileri olabildiğini vurgulamaktadır. Şizofreni ile ilgili olmayan gençlik tepkileri, şizofreniyle karışacak özellikler gösterebilirler. Bu nedenle kesin tanı koymadan beklemek, belirlilerin gidişini izlemek gerekmektedir.
Şizofreni geliştiren 44 genç, yetişkinin lise çağındaki uyumları okul kayıtlarına göre incelendiğinde, ortaya ilginç bulgular çıkmaktadır: Bu hastaların lise çağında spor yapmadıkları, grup çalışmalarına katılmadıkları, kızlarla ilgilenmedikleri saptanmıştır. Okulda sorun çıkmayan ama pek aranmayan, sevilmeyen, önderlik nitelikleri olmayan, içine kapanık, kaygılı, bağımlı gençlerdir. Başka bir deyişle, şizoid kişilik özellikleri taşımaktadırlar.
Bu araştırmalardan şu sonuç çıkmaktadır: Şizofreniyi önceden kestirmemize yarayacak kesin ön belirtiler ve kişilik özellikleri yoktur. İki aşırı uçta yer alan şizoid kişilik yapısında olanlarla, çocukluklarında davranış bozukluğu gösteren gençler kümesinden şizofreni çıkma olasılığı daha güçlüdür. Ancak belirtelim ki, her şizoid kişilik zorunlu olarak şizofreni ile son bulmadığı gibi, her davranış bozukluğu da şizofrenin ön belirtisi sayılmaz.
"Annesi de erken konuşmuştu.", "Babası da geç yürümüştü." gibi sözleri sıklıkla duyarız. İşte bu söylenenler kalıtıma bağlı etkilerin, günlük dile yansımasıdır.

Belirli bir davranışın ne zaman ortaya çıkacağı, özel ve bozucu bir neden olmadığı durumda, kalıtsal olarak belirlenmiştir. Diğer bir deyişle; çeşitli davranışların ortaya çıkacağı yaşlar vardır. Bunların ortaya çıkması için ek bir çabaya ya da özel bir eğitime gerek yoktur.

Ergenlik dönemindeki gençlerin gelişiminde bireysel farklılıklar görülebilir. Bazen bir gencin bedensel gelişimi, zihinsel ve ruhsal gelişiminden geride olabilir. Bu durum, aile içi ya da arkadaş çevresinde, gençe küçük bir çocuk gibi davranılmasına neden olabilir. Genç de kendisini, yaşıtlarının arasında dışlanmış hissedebilir.

Bedensel olarak erken gelişen gençlerden de çok şey beklenir. Örneğin, henüz hazır olmadan, "Koca adam oldun." ya da "Koca kızsın." sözünü sıklıkla işitebilirler. Henüz yeterince olgunlaşmadıkları için yetişkinlerin beklentilerine yanıt veremezler; çünkü içleri henüz çocuktur.

Bazen beden gelişimi ile gencin hareket yeteneğindeki olgunlaşma eş zamanlı olmayabilir. Uzun boyu nedeniyle basketbol oynayan bir gencin hareketlerinde beceri eksikliği ve sakarlıklar görülebilir. Zihinsel yetenekleri ile sınıfın en başarılı öğrencilerinden olan bir öğrenci, ruhsal olgunlaşması açısından ve davranışları yönünden hâlâ çocukluk günlerinde olabilir.

Büyüme ve gelişmedeki farlılıklar her çocuğu ve genci "biricik", diğer bir deyişle "kendine özgü" kılar.

Erken ya da geç büyüme, az ya da çok gelişkin olma, gençleri iyi ya da kötü yapmaz; yalnızca farklı kılar. Bu farklılık da hem doğal hem güzeldir.

Sevgili öğrenciler, gelişmeniz arkadaşlarınıza göre gecikmiş olabilir. Bu bir eksiklik değildir ve sizde güvensizliğe neden olmamalıdır.

Gençler, uzun boylu olmak, bir an önce büyümek isterler. Ancak uzun boylu ya da gelişkin bir genç olmak kendimizi kabul ettirmenin tek koşulu değildir.

Sağlıklı bir kişilik gelişimi, olumlu olduğu kadar olumsuz yönlerinizi de bilerek, bunlarla baş etmeye çalışmanızla başlayacaktır.

Ergenlik döneminde, gelişmeniz açısından arkadaşlarınızla aranızda farklılıklar olması sizleri kaygılandırabilir. Ancak aileniz ve çevrenizdeki büyüklere sorarsanız görürsünüz ki, yakın akrabalarınız da benzer bir gelişim süreci geçirmiş ve onların da ergenlik özelliklerinin başlaması çevrelerinden farklı yaşlarda olmuştur.

Büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu ergenlik döneminde beslenmeye elden geldiğince dikkat etmek, spor yapmak ve gerektiği kadar da dinlenmek, değişimi ve gelişimi olumlu yönde etkileyecek ve kolaylaştıracaktır.

Ergenler olarak yaşadığınız ya da yaşayacağınız değişimler sizi erişkinliğe hazırlayan hoş gelişmelerdir ve herkesçe yaşanır.

Ergenlik döneminin ilk yıllarında bedeninizdeki hızlı gelişmelere ayak uydurmanız zaman alabilir. Kendinizde ve arkadaşlarınızda gördüğünüz değişiklikleri merak ederseniz. Bedeninizdeki gelişme ve değişmeyi daha iyi anlayabilmek ve özümseyebilmek için de fırsat bulduğunuz her an aynanın karşısına geçmeniz doğaldır.

9. Ergenlik döneminde aile içi ilişkiler:

Ergenler, bağımsızlık istekleri doğrultusunda anne, baba ve ailedeki diğer büyükleriyle bazı tartışmalar yaşayabilir. Bu çatışmalar genellikle gündelik konulardadır; kiminle arkadaşlık edileceği, zamanın nasıl geçirileceği, ne yeneceği, ders çalışmanın nasıl olacağı gibi.

Sorunlar karşılıklı birbirini dinlemeyle, kızgınlığa ve kırgınlığa düşmeden, hoşgörü ve yapıcı tartışmayla çözülebilir.

Bazı durumlarda anne, baba ya da büyüklerinizle aranızda ciddi gerginliklerin oluşması da söz konusu olabilir. Çözüm için destek gereksinimi duyulan bu gibi durumlarda, sorunlar büyümeden ve bireyler örselenmeden, çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında çalışanlardan yardım istemek gerekir.

10. Ergenlik döneminde arkadaşlarla ilişkiler:

Bu yaşlarda çocukluk yıllarına göre arkadaşlarla ilişkilerin niteliğinde de önemli değişimler yaşanır. Türü ve biçimi değişse de oyunların arkadaşlarla ilişkilerde hâlâ çok önemli yeri vardır. Ancak eskiden daha çok oyun ağırlıklı olan ilişkilerde artık uzun söyleşilerin ve birlikte olmanın verdiği keyif de ortaya çıkar.

Bu yaşlarda giyim şekli, saç biçimi gibi konularda arkadaşlar gittikçe daha fazla belirleyici olur. Sizler de arkadaşlarınız gibi görünmek ve davranmak isteyebilirsiniz.

Bu yaşlarda arkadaşlarınızla ilişkiler konusunda da değişimler yaşayabilirsiniz. Ortak değişim ve sorunlar yaşadığınız, sizinle aynı cinsiyetteki kişilerle daha yakın ilişki içine girersiniz. Bu dönemin özellikle ilk yıllarında kız çocuklar kız arkadaşlarıyla, erkek çocuklar ise erkek arkadaşlarıyla daha yakın olurlar.

Kızlar az sayıda kişiyle yakın arkadaşlık kurar, her etkinliği aynı arkadaşlarla paylaşmaktan zevk alır. Erkeklerin daha çok sayıda arkadaşı olur ve değişik etkinlikleri farklı arkadaşlarla yapmaktan zevk alabilirler. Örneğin; top oynamak için ayrı ya da ders çalışmak için ayrı grupları seçebilirler.

Ergenlik döneminde karşı cinsiyet (kızlar için erkekler, erkekler için kızlar), biraz uzaklaşılan ancak bir ölçüde de çekici bulunan ve merak edilen bir özellik kazanır. Genel olarak karşı cinsiyetle iyi dostlukların, arkadaşlıkların gelişmesi biraz daha ileri yaşlara (16-17) kayar. Ancak gelişimsel özelliklerde olduğu gibi, arkadaşlıklarda da önemli bireysel farklar olabilir.

Bu yaşlarda kızlarla erkeklerin arkadaşlık etmesi; yaşama hazırlanmaları, kendilerini daha iyi tanımaları, olayları olumlu algılamaları için çok yararlıdır. Cinsiyet farkı gözetmeksizin kuracağınız arkadaşlıklar sanatı, sporu ya da günlük etkinliklerinizi daha anlamlı kılacaktır.

Bazı kişiler kızlarla erkeklerin ancak flört ilişkisi içinde birlikte olabileceklerini düşünmektedir. Bu tür bir yaklaşım, kızlarla erkekler arasında sağlıklı dostlukların ve dayanışmanın oluşmasını engelleyebilir. Değişik bakış açılarının paylaşımı sizleri çok daha zenginleştirecek ve sosyalleştirecektir.

Sanatsal etkinlikler, çevrenizle ilişkilerinizde size çok yardımcı olacaktır. Sanat aracılığı ile diğer kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşabilme olanağınız artar. Sinema, tiyatro ve müzik gibi sanatsal katılımlar, gelişiminizi sağlam temele oturtmak için çok uygundur.




Ergenlik Döneminde Görülen Değişiklikler

ÇOCUK DEĞİLİM ARTIK :

1- Ergenlik Döneminde Görülen Değişiklikler :
Ergenlik dönemi insanlarda yaklaşık 12 – 21 yaşları arasında görülen bir dönemdir. Bu dönemde ergenlik özelliklerinin başlamasında çevresel, kalıtsal, ruhsal faktörler önemli yer tutar. Bu nedenle her bireyin ergenliğe giriş zamanı ve bu dönemde yaşadığı değişiklikler aynı olmayabilir. Ergenliğe geçişte vücutta meydana gelen değişiklikler bedensel ve ruhsal değişikliklerdir. Bu dönemde bedensel değişikliklerden utanılmamalıdır.
Ergenlik döneminde görülen bedensel ve ruhsal değişikliklerden dolayı sorun yaşamamak için çevredeki insanlarla iletişim kurmak gerekir. Ergenlik döneminde yalnız kalma, arkadaş grubuna katılma, başkalarından farklı olma gibi duygular nedeniyle başkalarının fikirlerine daha fazla önem verilir. Bu da yanlış arkadaşlıklar kurulmasına ve zararlı alışkanlıklar kazanılmasına yol açar. Bundan korunmak için arkadaşlık seçimi iyi yapılmalı ve yetenekler geliştirilerek zararlı alışkanlıklardan korunulmalıdır. (Bu dönemde hobiler ö plana çıkartılmalıdır).

a) Ergenlik Döneminde Görülen Bedensel Değişiklikler :

Kız ve Erkeklerde Görülen Ortak Değişiklikler :
1- Boy uzaması.
2- Kilo artışı.
3- Vücutta kıllanma (koltuk altı ve cinsel bölgede).
4- Deride yağlanma.
5- Sivilce çıkması.
6- Ter salgısının artması.
7- Kasların gelişmesi.

Kızlarda Görülen Değişiklikler :
1- Dişi üreme organlarının olgunlaşması.
2- Yumurta oluşumu.
3- Adet görme (Regl).
4- Göğüslerin belirginleşmesi.

Erkeklerde Görülen Değişiklikler :

1- Erkek üreme organlarının olgunlaşması.
2- Sperm oluşumu.
3- Ses kalınlaşası.
4- Sakal ve bıyık çıkması.

b) Ergenlik Döneminde Görülen Ruhsal Değişiklikler :


1- Toplumdaki rolünü belirleme isteği.
(Ben Kimim? – Kimlik Arayışı).
2- Hayatı ve çevreyi sorgulama.
(Topluma Nasıl Faydalı Olurum – Kimlik Arayışı).
3- Kendi başına hareket etme isteği.
(Neden Herkes Yaptıklarıma Karışıyor? – Bağımsızlık Arayışı).
4- Yalnız kalma isteği.
(Beni Neden Yalnız Bırakmıyorlar? – Bağımsızlık Arayışı)
5- Aynı gün içinde (sevinç, üzüntü, korku gibi) duygularının sürekli değişmesi.
(Neden Kimse Beni Anlamıyor? – Duygusal Dalgalanma).
6- Sebepsiz can sıkıntısı hissetme.
(Canım Sıkılıyor Ne Yapsam Şimdi? – Duygusal Dalgalanma).
7- Aşırı öfkelenme.
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
8- Hayal kurma.
(Canım Sıkılıyor Ne Yapsam Şimdi? – Duygusal Dalgalanma).
9- Cinsel konulara merak duyma.
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
10- Utangaçlık.
(Herkes Bana mı Bakıyor? – Duygusal Dalgalanma).
11- Bulunduğu ortamda dikkat çekme isteği.
(Acaba O Benimle Arkadaş Olur mu? – İletişim).
12- Arkadaş grubuna katılma isteği.
(Acaba O Benimle Arkadaş Olur mu? – İletişim).
13- İletişim kurmada güçlük çekme.
(Bu Kadar Kızmasını Gerektirecek Ne Yaptım? – İletişim).
14- Soyut algılama yeteneğinin artması.
(Hangi Kazağımı Giysem Daha Güzel Olurum? – Zihinsel Değişim).
15- Kararsızlık.
(Hangi Kazağımı Giysem Daha Güzel Olurum? – Zihinsel Değişim).
16- Bir konu üzerinde dikkatini uzun süre toplayamama.
(Ders Çalışmaya Başlayalı 10 dk Oldu.Hala Bir şey Anlamadım – Zihinsel Değişim).
17- Daha hızlı okuyup anlama.
(Ders Çalışmaya Başlayalı 10 dk Oldu.Hala Bir şey Anlamadım – Zihinsel Değişim).


 



İnsanlarda gelişme dönemleri
İnsanlarda gelişme dönemleri:
Bebeklik dönemi:
0-1 yaş arası dönemdir.Bu dönemde tamamen yetişkinlere bağımlıdır.vücudu kontrol etmeyi,yürümeyi,ellerini kullanmayı,emeklemeyi öğrenir.
Çocukluk dönemi:1-6 yaş arası dönemdir.konuşmayı,yemek yemeyi,giyinip soyunmayı ve arkadaşlarıyla oynamayı öğrenir.cinsiyetinin farkındadır.
Okul çağı dönemi:kendi cinsleriyle oynamayı tercih eder.iyiyi kötüyü ayırt etmeyi öğrenir.
Ergenlik dönemi:vücudun büyüme ve gelişmesi hız kazanır.eşey organları gelişir.üreme hücreleri oluşturur.ruhsal değişimler gözlenir.
Yetişkinlik dönemi: meslek seçimi ve evliliğin olduğu dönemdir.
Yaşlılık dönemi:arkadaş ve torunlarla bir arada olmaktan ve onlarla paylaşmaktan mutluluk duyar.

Uyarı: ergenlik dönemi kızlarda 9-12 yaşlarında erkeklerde 10-14 yaşları arasında başlar.yani kızlarda ergenlik erkeklerden önce başlar.

Çocukluktan Çıktık Şimdi Ne Olacak?

Yaşınız gereği, ya içinde olduğunuz, ya da başlamak üzere olan bu dönem, ergenliktir. Doğal bir süreç olan ergenlikte, bedensel, duygusal ve psikolojik değişimler meydana gelir.
Çocukluk döneminin son bölümünde büyüme yavaşlar. Boy ve ağırlık artışı daha az olur. Ergenlik döneminin belirtilerinden biri de büyümenin hızlanmasıdır.
Bir erkek, çocukluk döneminde aynı yaştaki kızlardan genellikle daha uzun ve daha ağır olur. Ancak 12- 14 yaş arası hızla büyümeye başlayan kız, boy ve ağırlık olarak erkeği geçer. Ancak bu geçici bir durumdur, ergenlik döneminin ileriki zamanlarında erkekler kızları yakalar ve geçer.
Bu ve başka farklar kız ve erkeklerde ergenliğin aynı zamanda başlamadığını gösterir. Gerçekten de ülkemizde ortalama olarak kızlar 9–12, erkekler 10–14 yaşlarında ergenliğe girer.
Ayrıca, ergenlik döneminin başlangıcı, ülkelerin bulunduğu coğrafi koşullara göre de değişebilir. Sıcak bölgelerde daha erken başlar. Ayrıca beslenme de başka bir etkendir.
Ergenlikte görülen değişimlerden bazıları tüm insanlar için ortaktır. Bazı değişimler ise yalnız kızlarda veya yalnız erkeklerde görülür. Ancak şu bir gerçek ki ergenlik döneminin özünü, eşey hormonlarının neden olduğu fiziksel değişiklikler oluşturur. Buna bağlı olarak ruhsal değişiklikler de izlenir.


Ergenlikte kızlarda görülen değişimler:
Boy uzar
Yumurtalıklardan salgılanan östrojen Kilo artar ve vücutta yağ birikimi olur
Kalçalar gelişir.
Üreme organları gelişir
Üreme organlarında ve koltuk altında kıllanma görülür.
Adet hali görülür.
Sivilceler görülür
hormonu etkisiyle göğüsler gelişir

Ergenlikte erkeklerde görülen değişimler

Testislerden salınan testosteron hormonu etkisiyle testisler gelişir
Üreme organları gelişir
Ses kalınlaşır
Sakal çıkar
Cinsel organ ve koltuk altlarında kıllanma görülür
Boy uzaması kızlardan fazladır
Sperm üretimi başlar
Sivilceler görülür

Ergenlik Döneminde Karşılaşılan Sorunlar

Bu dönemde hızlı değişim gösteren bedensel gelişimin ( kıllanma, yüzde sivilce, ses kalınlaşması vs) yarattığı huzursuzluklar.
Yaşıtları arasında yer edinebilme kaygısı.
Otoriteye karşı çıkma, aileye ters düşme.
Yalnızlık isteği, çekingenlik, çalışmaya isteksizlik, kararsızlık.
Karşı cinsle arkadaşlık kurma isteği.
Meslek seçiminde kararsızlık ve kaygılar.
Kısaca, ergenlik dönemi bireyin kendisiyle ve çevresiyle çatışma halinde olduğu bir dönemdir.
Olumlu arkadaşlıklar kurmak, hobiler edinmek, spor yapmak ergenlik döneminin sağlıklı geçirilmesine yardımcı olur.
Ergenlik döneminde planlı ve programlı çalışmak, başarının temelini oluşturur.
Ergenlikteki değişmelerin normal büyüme ve gelişme olayları olduğu unutulmamalıdır.

Not:ergenlikte kız ve erkeklerde duygusal dalgalanmalar görülür.kendine güven duygusunda sorunlar gözlenir.utanma duygusu oluşur. İçe kapanma gözlenir.Bunlar normal olaylardır.
 
Değişim türü
Ruhsal etkiler
Kimlik arayışı
ü       Hayat ve çevreyi sorgulama
ü       Toplusal rolü belirleme
Bağımsızlık arayışı
ü       Yalnız kalma isteği
ü       Kendi başına hareket
Duygusal dalgalanma
ü       Hayal kurma
ü       Utangaçlık
ü       Öfkelenme
ü       Cinsel konu merakı
ü       Nedensiz can sıkıntısı
ü       Sevinç ve üzüntünün yer değiştirmesi
İletişim
ü       İletişimde güçlük
ü       Dikkat çekme isteği
Zihinsel değişim
ü       Kararsızlık
ü       Dikkatini toplayamama
ü       Soyut algılama yetisi


Soru ve Cevaplar ile Hayvanlarda Üreme

29.Kuşlar neden kuluçkaya yatar?
Kuşlar kuluçkaya yatarak yumurtasındaki embriyonun(canlı taslağı)  gelişmesi için uygun sıcaklığı sağlar.

30.Suda yaşayan canlılar nasıl çoğalır?
Suda yaşayan hayvanların çoğu,sperm ve yumurtalarını su içerisinde bir yere bırakır. Yumurta ve spermlerin birleşmesi,bu canlının vücudu dışında gerçekleşir. Sudaki canlılar çok fazla yumurta ve sperm üretir. Üreme şansını artırmak için.

31.Kuşlarda çoğalma nasıldır?
Kuşlarda yumurta ve spermin birleşerek döllenmiş yumurtayı oluşturması,ana canlının vücudu içinde olmaktadır. Kuşlarda yumurtlayarak çoğalır. Fakat kuşlar balıklardan farklı olarak yavruları büyüyüp olgunlaşıncaya kadar onlara bakarlar.

32.Başkalaşım nedir?
Kelebek kurbağa gibi bazı canlıların yumurtadan çıktıktan sonra yapısal değişikliklere uğrayarak ana canlıya benzer hale gelmesine başkalaşım denir.

33.Bir kurbağanın hayat döngüsü hakkında bilgi verin.
Döllenmiş yumurtanın gelişmesi sonucu larvalar oluşur. Başlangıçta balığa benzeyen larvalar gelişerek iribaş olur. Zamanla iribaşın ön ve arka üyeleri gelişir,kuyruğu yok olur. Böylece genç yavru kurbağa oluşur. Bu da gelişerek ergin kurbağa haline gelir.

 


 



Hayvanlarda Üreme,  Büyüme Ve Gelişme

HAYVANLARDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME
Doğada yaşayan canlıların doğması,büyümesi,gelişmesi,üremesi ve ölmesi olaylarının akışına HAYAT DÖNGÜSÜ denir.
Büyüme ve gelişme tüm canlılar için ortak özelliktir.Bu nedenle hayvanlarda tıpkı insanlar gibi doğar ,büyür,gelişir ,ürer ve ölürler .Yani onlarında bir hayat döngüleri vardır.Onlarda da üreme döllenme ile başlar.
YUMURTA +SPERM---->DÖLLENME ---->ZİGOT---->EMBRİYO---->FETÜS---->YENİ BİR CANLI şeklindedir.
Hayvanlarda iç ve dış olmak üzere iki tür döllenme vardır.
DIŞ DÖLLENME;
---->Yumurta ve spermin döllenmesi vücut dışında gerçekleşir.
---->Sadece suda yaşayan canlılarda görülür.
---->Döllenme şansının yüksek olması için çok sayıda yumurta ve sperm ortama bırakılır.
---->Döllenme dış ortamda olduğu için embriyo gelişimi dışarıdadır.
---->Yavru bakımı yoktur.
Balıklarda ve kurbağalarda görülür
İÇ DÖLLENME;
---->Yumurta ve spermin birleşmesi dişi vücudunda olur.
---->Karada yaşayan canlılar ve suda yaşayan bazı canlılarda görülür.
---->Dişide oluşan yumurta sayısı az buna karşılık sperm sayısı fazladır.
---->Döllenmiş yumurtanın gelişimi .daha önce verildiği gibidir.
---->Yavru bakımı vardır.
Kuşlarda ,sürüngenlerde ve memeli hayvanlarda görülür.
Hayvanlarda oluşan yeni canlının büyüyüp gelişmesi için uygun ortamın sağlanması gerekir.Bu anlamda hayvanlar da gelişme İÇ ve DIŞ olmak üzere iki çeşittir.
Bazı hayvanlarda döllenme canlının içindeyken yavrunun gelişimi dışarıda olabilir.ör: kuşlar
Kuşlar ,yavru gelişiminin gerçekleşmesi için kuluçkaya yatarak ona uygun bir sıcaklık sağlarlar.Bu durum bazı sürüngenlerde de görülür.Kuş yumurtasında görülen kabuk ,kurbağa ve balık yumurtasında yoktur.
İÇ GELİŞME de ise yavru gelişimi dişi vücudunda gerçekleşir.Yavru anne tarafından beslenir.Atıklar anne aralığı ile dışarı atılır.Memelileri bu tür hayvanlara örnek olarak verebiliriz.
Yavru bakımı memelilerde ve kuşlarda görülür.Sürüngen,balık ve kurbağalarda görülmez.
BAŞKALAŞIM;
Bazı canlılar dünyaya geldiklerinde ana canlıya benzemezler.Gelişim dönemlerinden geçerek ana canlıya benzerler,bu olaya BAŞKALAŞIM denir.Kurbağa ,kelebek,böcekler,çekirge başkalaşım geçiren hayvanlara örnektir.Bu hayvanlar belli bir süreçten sonra ana canlıya benzeyerek hayat döngülerine devam ederler.
 



Başkalaşım Geçiren Hayvanlar


Bazı canlılar dünyaya geldiklerinde ana canlıya benzerken bazıları da benzemezler. Ana canlıya benzemeyen canlılar gelişim dönemleri boyunca başkalaşım geçirerek ana canlıya benzer hale gelirler.
Kurbağaların ve böceklerin yumurtadan çıktıktan sonra yapısal değişikliğe uğrayarak ana canlıya benzer hale gelmesine başkalaşım denir. (Kurbağaların ve böceklerin yumurtadan çıktıktan ergin hayvan oluncaya kadar geçirdikleri gelişim evrelerinin hepsine birden başkalaşım denir).
***Kurbağalar ve eklem bacaklılardan böcekler, başkalaşım geçiren hayvanlardır.
1- Kurbağalar :
• Larva döneminde suda solungaç solunumu, ergin dönemde karada deri ve akciğer solunumu yaparlar.
• Yumurta ile çoğalırlar.
• Yavru bakımı görülmez.
• Dış döllenme görülür.
• Gelişimleri sırasında başkalaşım geçirirler.
• Yavrularını sütle beslemezler.
• Kalpleri üç odacıklıdır.
• Kirli kan akciğerlerde temizlenir.
• Kalplerinde temiz ve kirli kataşırlar. (Vücutlarında kirli ve temiz kan dolaşır).
• Nemli bölgelerde yaşarlar.
• Soğukkanlı canlılardır.

2- Eklem Bacaklılar :
• Vücutlarının dışında kitin denilen örtü bulunur. Sert ve dayanıklı olan bu örtü vücuda diklik ve desteklik sağlar.
• Vücutlarındaki halkalar ve deri kıvrımlarının birbirine eklenmesiyle oluşan yapıya dış iskelet denir.
• Yumurta ile çoğalırlar.
• Böcekler grubunda olan eklembacaklılar başkalaşım geçirirler.
• Yumurtadan çıkan kurtçuğa larva denir.
• Larvanın ergin hale gelinceye kadar geçirdiği uyku dönemine pupa denir.
• Pupa dönemi karasinekte kabuk içinde, ipek böceğinde ise kendi salgıladığı ipekten yaptığı koza içinde geçirilir.

a) Böcekler :Arı, karasinek, sivrisinek, bit, pire, kene, çekirge, tahta kurusu, hamam böceği ve kelebek.
b) Kabuklular :Yengeç, karides.
c) Örümcekler :Örümcek, akrep.
d) Çok Ayaklılar :Çıyan, kırkayak.

 


Hamam Böceği


Ev Sineği

Peygamber Devesi


Sinek kurdu

Nimfitler, Çekirgeler ve Yusufcuklar

Mayhoş(Mayfly)

a) İpek Böceğinin Gelişim Dönemleri (Başkalaşım Evreleri) :
• İpek böceği salgıladığı yapışkan bir maddeyle (iplikle) yumurtalarını birbirine
bağlayarak etrafa dağılmalarını önler.
• Tırtıl, yumurtaların gelişebilmesi için salgıladıkları iplikle kendilerine koza örmeye başlarlar. (Tırtıl bunu 3 – 4 günde örer).
• Yumurta olgunlaşınca tırtıl oluşur.
• Tırtılın ergin hale gelinceye kadar geçirdiği uyku dönemine pupa denir.
• Pupa dönemi sonunda koza yırtılır ve kelebek oluşur.
İpek böceğinin gelişimi sırasında geçirdiği başkalaşım evreleri sırayla;


Yumurta → Tırtıl → Erken Pupa → Genç Pupa → Kelebek
b) Kurbağanın Gelişim Dönemleri (Başkalaşım Evreleri) :
• Kurbağadaki döllenmiş yumurta hücresinin gelişmesi sonucu larva oluşur.
• Balığa benzeyen larvalar gelişerek iribaş olur.
• Zamanla iribaş büyüdükçe önce arka bacaklar, sonra ön bacaklar çıkar ve en sonunda kuyruk kaybolur.
• Bundan sonra genç yavru kurbağa oluşur. Yavru kurbağa da gelişerek ergin kurbağa haline gelir.
Kurbağanın gelişimi sırasında geçirdiği başkalaşım evreleri sırayla;
Yumurta → Larva → İribaş → Yavru Kurbağa → Ergin Kurbağa



Hayvanlarda üreme (Konu Anlatımı)
Döllenme çeşitleri

A-DIŞ DÖLLENME:
Yumurta ve spermin birleşmesi vücut dışında gerçekleşir.
Sadece suda yaşayan canlılarda görülür(balık,kurbağa ve semender..)
Döllenme şansını artırmak için çok sayıda yumurta ve sperm oluşturulur.
Yavru bakımı yoktur
Çiftleşme organı yoktur

B- İÇ DÖLLENME:
Yumurta ve spermin birleşmesi dişinin vücudunda olur
 
Karada yaşayan canlılarda ve suda yaşayan bazı canlılarda görülür.(balina ,yunus,köpek balığı,fok..)
Yavru bakımı görülür(kuş memeli)
Oluşan yumurta sayısı az sperm fazladır
Döllenmeden sonra zigot,embriyo ve canlı oluşur.
                           Döllenme                  farklılaşma                  gelişme
Yumurta+sperm ------------->zigot ------------->embriyo ------------->canlı
 

Gelişme çeşitleri:
A-dış gelişme:

Yavru anne vücudu dışında gelişir
Çiftleşmeden sonra anne yumurtalarını bırakır(balık,böcek kurbağa)
Kuş ve sürüngenlerin bazılarında kuluçkaya yatan anne yumurtaları uygun sıcaklıkta tutar
Kuş yumurtalarında bulunan kabuk kurbağa ve balık yumurtasında yoktur.
B-iç gelişme:
Yavru anne vücudunda gelişir
Yavrunun gelişimi için gerekli besin anne tarafından sağlanır
Oluşan artıklar anne vücudu ile dışarı atılır

UYARI: Yavru bakımı : memeli ve kuşlarda görülür.sürüngen balık ve kurbağalarda görülmez.

 
Canlı türü
içdöllenme
Dış döllenme
İç gelişim
Dış gelişim
Böcekler
+
_
_
+
Balık
_
+
_
+
Kurbağa
_
+
_
+
sürüngen
+
_
_
+
kuş
+
_
_
+
memeli
+
_
+
_

+: var _: yok
 
Çevremizde gördüğümüz birçok hayvan tıpkı bizim gibi nesillerini uzun süre devem ettirirler. Canlı türünün neslini sürdürmesi üreme ile olur. Canlı bireylerin doğma, büyüme, gelişme üreme ve ölmesine yaşam döngüsü denir.
 
BAŞKALAŞIM: böcek kurbağa gibi bazı canlılarda yumurtadan çıktıktan sonra, gelişim dönemlerinde değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmedir.
 
Kelebeklerde gelişme ve büyüme:
Erkek ve dişi hayvanların çiftleşmesiyle döllenme olur.(iç döllenme)
Dişi yumurtaları oluşturur
Yumurtadan kurtçuklar çıkar
Kutçuklar tırtılı ,tırtılda gelişerek kelebeği oluşturur.

Kurbağalarda büyüme ve gelişme:


Yumurta ile çoğalırlar
Yumurta ve spermler su da birleşir.yani dış döllenme görülür.
Yavru gelişimi dış ortamdadır.(dış gelişme)
Yumurtadan iri baş denilen larvalar çıkar
Bu canlılar gelişerek ergin kurbağayı oluşturur.
 

Larva kurbağa

 
Ergin kurbağa
Suda yaşar
Karada yaşar
Solungaç solunumu yapar
Akciğer ve deri solunumu
Göz suda görür
Göz karada görür
Kuyruk var
Kuyruk yok

 

                 başkalaşım
Döllenmiş ------------->iribaş  -----------> ergin
yumurta                                                       kurbağa
 




Soru ve Cevaplar ile Çiçek ve Organik Tarım

34.Çiçeğin kısımları nelerdir?
Çanak yaprak,taç yaprak,çiçek tablası,çiçek sapı,erkek organ ve dişi organdır.

35.Çanak yaprak nedir?
Çiçek tomurcuk halindeyken tomurcuğu dış etkilerden korur. Yeşil renklidir.

36.Taç yaprak nedir?
Çiçeğin renkli yapraklarıdır. Canlı renkleri ile birçok hayvanı çiçeğe çeker. Erkek ve dişi organı sarar ve korur.

37.Çiçek tablası nedir?
Çanak yaprak,taç yaprak,erkek ve dişi organların üzerinde dizildiği kısımdır.

38.Çiçek sapı nedir?
Çiçeği bitki gövdesiyle birleştiren kısımdır. Bitkiden su ve besin alır.

39.Erkek organ kaç kısımdan oluşur?
İki kısımdan oluşur. Başçık ve sapçık  olmak üzere. Başçık çiçek tozlarının(polenlerin) bulunduğu kısımdır. Polenler erkek üreme hücrelerini  içerir. Sapçık ise başçığı taşır.

40.Dişi organ hangi kısımlardan oluşur?
Tepecik,dişicik borusu ve yumurtalık olmak üzere üç kısımdan oluşur. Tepecik;polenlerin dişi üreme organına yerleşiği ilk kısımdır. Yapışkan yapıdadır. Dişicik borusu;polenlerin tepecikten yumurtalığa taşındığı borudur. Yumurtalık;içinde bir veya birkaç tane tohum taslağı bulunur. Tohum taslağının içinde dişi üreme hücresi(yumurta) yer alır.

41.Tozlaşma nedir?
Polenlerin rüzgar,hayvanlar ve su aracığıyla dişi üreme organının tepeciğine taşınmasına tozlaşma adı verilir.

42.Tohum nedir?
Döllenme sonrasında tohum taslağı gelişerek tohumu oluşturur. Tohumun içinde bulunduğu yumurtalık gelişerek meyveyi oluşturur.

43.Tohumlar ne işe yarar?
Tohumlar bitkilerin nesillerini sürdürmelerini sağlar. Bazı meyveler tek tohumluyken,bazıları çok sayıda tohuma sahiptir. İnsanlar ve hayvanlar besin kaynağı olarak meyve ve tohumları kullanır.

44.Çiçekli bir bitkinin hayat döngüsü nasıldır?
1.tozlaşma 2.döllenme  3.tohum ve meyve oluşumu 4.çimlenme 5.genç bitkinin oluşması 6.olgun bitkinin oluşması

45.Bitkiler ihtiyaç duyduğu besini nasıl üretirler?
Bitkiler ihtiyaç duyduğu besini güneş ışığından yararlanarak fotosentezle üretir.

46.Çimlenme nedir?
Tohumdaki embriyonun uygun şartlarda gelişerek ana bitkiye benzer bitki oluşturmak üzere tohumdan çıkıp serbest hale geçmesine çimlenme denir.

47.Bir tohumun çimlenmesi için neler gereklidir?
Uygun sıcaklık,oksijen ve su

48.Bir tohumun çimlenmesi için neler gerekli değildir?
Toprak ve ışık

49.Organik tarım nedir?
Toprak,su ve havayı kirletmeden çevreyi ve canlıların sağlığını koruyan tarımsal üretim yöntemi organik tarımdır. Organik tarımda yapay gübre ve ilaç kullanılmaz. Organik tarımda amaç ürün miktarının artması değil,temiz ve kaliteli gıda üretilmesini sağlamaktır.

 


 


Çiçek ve Yapısının Detaylı İncelemesi

 

ÇİÇEĞİN YAPISI


DENEYİN AMACI : Bitkinin üreme organı olan çiçeğin yapısını ve çiçeğin üreme ile
ilgili olan ve olmayan bölümlerini incelemek.
KULLANILAN MALZEMELER : Mikroskop, lam, lamel, bisturi, kurutma kağıdı,
damlalık, pens, değişik türdeki çiçekler.
DENEYİN YAPILIŞI, ANALİZİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ:
A. Çiçeğin Genel Yapısı:
1- Bulduğunuz çiçekler içerisinden bir çiçek seçiniz (Şekil 3.1). Resme bakarak çiçeğin erkek üreme organını ve dişi üreme organını belirleyiniz (Şekil 3.2).
2-  Gözlemlediğiniz çiçeğin şeklini çiziniz. Şekilde erkek organ, başçık, sapçık, dişi organ, tepecik, dişicik borusu, yumurtalık kısımlarını gösteriz (Şekil 3.3).
3- Bistüri veya pens yardımı ile çiçekten yaprak kısımlarını ayırarak üreme ile ilgili olan kısımların zarar görmemesine dikkat ediniz (Şekil 3.4).
4- Pens yardımı ile erkek üreme organını çiçekten kopararak kağıt üzerine koyunuz (Şekil 3.5). Erkek üreme organının şeklini çizerek başçık ve sapçık kısımlarını gösteriniz (Şekil 3.6).
5- Bisturi yardımı ile dişi üreme organını (Pistil) ikiye kesiniz (Şekil 3.7). Yumurtalığın iç kısmını inceleyiniz (Şekil 3.8).
6-  Yumurtalık kesitinin, bölmelerinin sayı ve düzenleniş şeklini çizerek gösteriniz.
B. Dişi Üreme Organının (Pistil) Mikroskopta İncelenmesi:
1-  Ovaryum içinden pensle tohum taslağı (içinde yumurta hücresi de bulunur) çıkarılır (Şekil 3.9). Lamın üzerine bir damla su damlatılarak tohum taslağı su damlasının üzerine konur. Üzeri lamelle kapatılarak mikroskopta incelenir (Şekil 3.10).
2- Başka bir lamın üzerine bir damla su konur. Başcık’a (anter) hafifçe pens yardımıyla dokunularak polenlerin lam üzerine düşmesi sağlanır (Şekil 3.11). Daha sonra üzerine bir lamel kapatılarak mikroskopta incelenir yada büyütme derecesi yüksek binoküler mikroskop altında da incelenebilir (Şekil 3.12).
3- Mikroskopta görülen şekiller çizilerek büyütme oranı not edilir.


 

 



Bitkiler ve Yapıları

Bitkiler ve Yapısı


Şekil ve yapı bakımından benzer olan aynı görevleri yapan hücrelerin meydana getirdiği topluluğa doku denir.Dokuları inceleyen bilim dalına Histoloji denir.

Dokular ikiye ayrılır:

1.Bitkisel dokular

2.Hayvansal dokular

Şekil ve yapı bakımından benzer olan aynı görevleri yapan hücrelerin meydana getirdiği topluluğa doku denir.Dokuları inceleyen bilim dalına Histoloji denir.



Bitkisel dokuların sınıflandırılması

BİTKİSEL DOKULAR (İkiye ayrılır)

Sürgen (Meristem) Doku:

Bitkilerde bölünme yeteneği sürekli olan dokudur. Sürekli bölünerek değişmez dokuları oluşturur.Bu doku bitkinin uzamasını ve kalınlaşmasını sağlar.

1.Birincil Meristem :

Kök gövde ve dal uçlarında bulunur.Boyuna büyümeyi sağlar.

2.İkincil meristem(Kambiyum) :

Bu doku değişmez doku hücrelerinin bölünme yeteneği kazanmasıyla gelişir. Bitkinin enine kalınlaşmasını sağlar.

Değişmez dokular:

Birincil ve ikincil meristem doku hücrelerinin gelişme ve farklılaşmasından oluşur. Değişmez dokuları meydana getiren hücreler, bölünebilme özelliğini kaybeder.

Değişmez dokular yapı ve görevlerine göre gruplandırılır:

1.Parankima dokusu:

Bitkilerdeki diğer doku ve organların arasını doldurur. İşlevlerine göre özümleme parankiması, havalandırma parankiması ve depo parankiması olarak üç gruba ayrılır.

2.Koruyucu doku :

Bitkilerde kök , gövde ve meyvelerin üzerini örter. Hücre çeperi kalındır. İki gruba ayrılır.

a-Epidermis:

Bitkinin genç bölgelerinin ve yapraklarının üzerini örten tek tabakalı bir dokudur.Üzerinde kutikula tabakası vardır.Bu tabaka kurak bölge bitkilerinde su kaybını önler.Epidremis hücreleri faklılaşarak tüyleri ve stomaları oluşturur.

Stomalar yaprağın alt yüzeyinde bulunur. Bitkinin gaz alışverişini ve terleme yoluyla yapısındaki su miktarını düzenler.

b-Periderm

Çok yıllık bitkilerde kök ve gövdenin üzerini örter.Peridermde epidermisdeki stomaların yerini kovucuk(lentisel) alır.

3. İletim dokusu:

Bitkilerde madde taşınmasını gerçekleştirir. İletim dokusu ikiye ayrılır.

a-Odun borusu (ksilem):

Oluştuktan sonra hücreleri canlılığını kaybeder.Bu borular kökten yaprağa doğru su ve madensel tuzları taşır.

b-Soymuk boruları(floem):

Canlı hücrelerden oluşmuştur.Soymuk borusu fotosentezle üretilen besinlerin köke doğru iletimini sağlar.

4.Destek doku:

Bitkinin yapısının korunmasını sağlar. Çok yıllık bitkilerde gövdeyi dayanıklı duruma getirir.Bir yıllık bitkilerde destek doku bulunmaz.destek doku iki çeşittir.

a-Pek doku:

Büyümekte olan genç bitkilerde yer alan canlı bir dokudur,hücre çeperi kalındır.

b-Sert doku

Sitoplazma ve çekirdekleri yoktur. Yuvarlak ve köşeli hücrelerine “taş hücreleri” denir.Armut ve ayvada bulunur.

5.Salgı doku:

Bol sitoplazmalı ve büyük çekirdekli canlı hücrelerden oluşur.Oluşturdukları salgılar bitkiyi çürümekten korur, tozlaşmayı kolaylaştırır ve bitkiyi dış etkilere karşı korur.



Bitkilerin hücre, doku ve organlardan oluşan düzenli yapısı
Bütün canlılar hücrelerden oluşmuştur. Hücreler dokuları dokularda organları oluşturmuştur. Çevremizdeki canlılardan olan bitkilerde bu yapıdadır. Bitkileri inceleyen bilim dalına botanik denir.Bitkiler bazı özelliklerine göre farklılık gösterirler. Bitkileri iki ana gurupta incelemek mümkündür.

1.Çiçekli bitkiler

2.Çiçeksiz bitkiler



Bir bitkiyi incelediğimizde aşağıdaki yapıları görürüz.

1.Bitkinin toprak altında kalan kısmı olan kök.

2.Diğer organları taşıyan gövde.

3.Gövde üzerindeki yapraklar.

4.Renkli yapraklardan oluşan çiçek.



Bitkinin toprakla ilişkisini kuran kök



Genellikle toprağın altında kalan ve bitkiyi toprağa bağlayan kısımdır. Kök, bitkinin beslenmesi için gerekli su ve suda çözünmüş madensel tuzları topraktan emerek alır.

Kök, ana kök, yan kökler ve emici tüyler olmak üzere 3 kısımdan oluşur.

Ana kök : Her bitkide bir tane bulunur. Bitkinin toprağa sıkıca bağlanmasını sağlar.

Yan kökler : Ana kökten yanlara doğru uzanan çok sayıdaki köklerdir. Bitkinin topraktan çıkmasını önler. Yan kökler suyun olduğu yöne doğru ilerleyerek bitkinin suyu almasına yardımcı olur.

Emici tüyler : Yan köklerin uç kısımlarındaki tüysü yapılardır. Topraktan su ve madensel tuzları emerler. Ayrıca salgıladıkları asitli maddelerle kökün önüne gelen taş, kaya gibi sert engelleri parçalayarak eritirler.

Kök, yapı ve görevlerine göre kazık kök, saçak kök ve depo kök olmak üzere 3 çeşittir.

Kazık kök : Ana kök iyi gelişmiş, kalınlaşmış ve toprağın içine doğru uzanmıştır. Yan kökler ise ana köke bağlı ve fazla gelişmemiştir. Ebegümeci, fasülye, havuç, lahana, bakla, bamya, gelincik ve büyük ağaçların kökleri kazık köktür.

Saçak kök : Ana kök fazla gelişmemiş ve yan köklerle aynı kalınlıktadır. Gövdenin kökle birleştiği yerden hemen hemen aynı uzunlukta çok sayıda yan kökler çıkmıştır. Soğan, buğday, mısır, çilek, çimen, arpa, ayçiçeği ve sarımsak gibi bitkilerin kökleri saçak köke örnektir.







Depo kök : Ana kök aşırı gelişerek yedek besin depo edebilecek duruma gelmiştir. Yan kökler, ana kökten çıkmış ve oldukça ince görünümdedir. Turp, havuç, şeker pancarı ve şalgam kökleri depo kök olup yedek besin depo ederler. Ayrıca salep bitkisinin yan kökleri yedek besin depo eder.

Ayrıca bataklık bitkilerinde dik durmayı sağlayan destek kök ve bitkinin hava almasını sağlayan hava kökleri bulunur.

Çiçekli bir bitkinin diğer bir organı da gövdedir. Bitkinin genellikle toprak üstünde bulunan dal, yaprak, çiçek ve meyve gibi yapılarını taşıyan organıdır. Gövde, içindeki iletim boruları sayesinde topraktan alınan su ve madensel tuzları yapraklara, yapraklarda oluşan besin maddelerini de köke kadar iletir. Ayrıca bitkinin dik durmasını ve yaprakların güneşten en iyi şekilde yararlanmasını sağlar. Tomurcuk,yaprak,çiçek ve meyveyi taşır. Köklerden gelen suyu yapraklara kadar iletmekle görevlidir.



GÖVDE ÇEŞİTLERİ



ODUNSU GÖVDE: Ağaç gibi çok yıllık bitkilerde sert ve sağlam gövdeleridir. Örnek:Çam, kavak, elma, söğüt odunsu gövdedir.



OTSU GÖVDE:Bir yıllık bitkilerin ince,zayıf ve yeşil renkli gövdeleridir. Örnek: Sebzeler, buğday. Çimen otsu gövdedir.





YUMRU GÖVDE: Besin depo edilen ve toprak altında bulunan gövdedir. Örnek: Patates ve yer elması.



SÜRÜNGEN GÖVDE:Toprak üzerinde dik durmayan, sürünen gövdedir. Örnek: Karpuz ve çilek.





SARILGAN GÖVDE:Sarmaşık, asma ve fasulye gibi bitkilerin gövdesi bu tiptir.



YASSI GÖVDE:Lahana,marul,soğan ve sarımsak gibi bitkilerin gövdesi yassı gövdedir.



DEPO GÖVDE:Kaktüs gibi hücrelerinde su depo eden gövdelerdir.

YAPRAK
Bitkinin solunum ve besin yapmakla görevli organı yapraklardır. Yaprağın geniş ve yassı kısmına “yaprak ayası”, dala veya gövdeye bağlandığı kısmına “yaprak sapı”, yaprak sapının biraz genişleyerek gövde veya dala bağlanan ucuna “yaprak kını” , yaprak kını ile dal arasındaki kısma “tomurcuk” , yaprak ayasında iletimi sağlayan iletim borularına “damarlar” denir.

Yaprak ayası tek parçalı olan yapraklara “basit yaprak”, yaprak ayası çok parçalı olan yapraklara ise “bileşik yaprak” denir.

Yapraklar ayalarına göre; oval (kayısı), yuvarlak (ayva), iğne (çam), şerit (buğday, mısır), spatül (söğüt) ve el ayası (asma, çınar)

Yapraklar kenarlarına göre; düz kenarlı, dişli kenarlı, bölümlü kenarlı ve parçalı kenarlı

Yapraklar damarlarına göre; telek damarlı, el tarağı damarlı ve paralel damarlı

Yapraklar dizilişlerine göre; sarmal, karşılıklı ve halkalı

Yaprağın Görevleri :

1. Fotosentez yoluyla besin yapar.

2. Alt kısımlarındaki gözeneklerden (stoma) solunum yapar.

3. Terleme yoluyla fazla suyu dışarı atar.

4. Yaprak dökülmesi sayesinde zararlı maddelerin dışarı atılmasını sağlar.

ÇİÇEK
Çiçekli bitkilerin üreme organları çiçektir. Çiçek, tohumlar vasıtasıyla yeni bireylerin oluşmasını ve bitkinin devamını sağlar.

Tam bir çiçekte; çiçek sapı, çiçek tablası, çanak yaprak, taç yaprak, erkek ve dişi organlar vardır. Çiçek sapı çiçeği dala bağlar, çanak yaprak, taç yaprak, erkek ve dişi organlar dıştan içe doğru sırayla dört halka şeklinde çiçek tablası üzerine dizilirler.

Erkek organ, ipçik denilen bir sap ile başçık denilen şişkin bir kısımdan meydana gelmiştir. Başçıkta, içinde erkek üreme hücreleri (polen) bulunan çiçek tozu keseleri bulunur. Polenler olgunlaşınca keseler çatlar ve polenler etrafa yayılır.

Dişi organ, yumurtalık, dişicik borusu ve tepecik olmak üzere üç kısımdan oluşur. Yumurtalıkta çok sayıda dişi üreme hücresi (yumurta) bulunur. Dişicik borusu, tepeciği yumurtalığa bağlayan dar kısımdır. Tepecikte çiçek tozlarının yapışmasını sağlayan yapışkan bir sıvı bulunur.

Erkek ve dişi organı bir arada bulunduran bitkilere “bir evcikli” , erkek ve dişi organları ayrı bulunduran bitkilere de “iki evcikli” bitki denir. Meşe, mısır, çam, kestane ve fındık bir evcikli, söğüt, antep fıstığı, kenevir ve kavak iki evcikli bitkilerdir.

Erkek organın başçığındaki polenlerin dişi organın tepeciğine taşınması olayına “tozlaşma” denir. Polenlerin rüzgar, su, böcekler ve kuşlar vasıtasıyla taşınması sonucu oluşan tozlaşmaya “doğal tozlaşma” , insan eliyle yapılan tozlaşmaya da “yapay tozlaşma” denir.

Tozlaşma sonucu dişi organın tepeciğine gelen erkek üreme hücreleri buraya yapışarak dişicik borusu boyunca uzantı oluşturur. Bu uzantı içindeki hücrelerden biri aşağı yumurtalık içine düşerek dişi üreme hücresi ile birleşir. Bu olaya “döllenme” denir. Döllenmiş yumurtaya “zigot” denir. Döllenmiş yumurta bölünerek “embriyo” yu meydana getirir. Zamanla embriyonun etrafında besince zengin canlı çenekler oluşur. Bu çeneklere “tohum” denir. Tohumun gelişerek etli ve sulu bir hal almasıyla “meyve” meydana gelir.

Döllenmeden sonra tohum taslağı tohumu, yumurtalık olgunlaşarak meyveyi oluşturur.Tohumu çevreleyen kısmına meyve adı verilir. Bir meyvenin yapısına çiçek tablası hatta çiçek sapı dahi katılır. Örneğin eriğin yediğimiz kısmı meyvedir.



Çimlenme


Tohum içinde embriyo ve besin maddesi bulunan yapıdır. Tohumdan bitki kökünün, gövdesinin ve yaprak ve çiçeklerin oluşmasına çimlenme denir.

Tohum çimlenirken gerekli besini çeneklerden alır. Tohumun çimlenebilmesi için uygun sıcaklık ve hava gerekir.

Buğday ve mısır gibi bitkilerin bir tana çeneği bulunur bunlara “tek çenekli bitkiler”, fasulye ve nohut gibi bitkilerde iki tane çenek yer alır bunlara da “iki çenekli bitkiler” denir.

Çimlenme esnasında tohumun yapısındaki besin kullanılır ve böylece yeni bir bitki oluşur.

Kara yosunları

Nemli yerlerde, ağaç kabukları ve toprak üzerinde görülen yeşil renkli küçük bir bitkidir. Küçük bir gövdeye ve köksü kısma sahiptirler. Damarsızdırlar. İnce saplarının ucunda bulunan spor keselerinin içindeki sporların olgunlaşarak keselerin çatlaması ile etrafa yayılması sonucu nemli yerlerde çimlenerek genç kara yosunu bitkisi oluşur. Bu şekilde eşeysiz üreme yaparlar. Ertesi yıl genç kara yosunu bitkisinin ince yapraklarının arasında oluşan erkek ve dişi üreme organlarındaki erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesi sonucu zigot oluşur. Zigot gelişimini tamamlayarak yeni bir karayosununu oluşturur. Bu şekilde üreme eşeyli üremedir. Kara yosununun hayatı boyunca bir eşeyli üremeyi bir eşeysiz üreme takip eder. Buna “döl değişimi” veya “döl almaşı” denir.

Eğrelti otları

En gelişmiş çiçeksiz bitkilerdir. Kök, gövde ve yapraklar bulunur. İletim boruları bulunduğundan damarlıdırlar. Eğrelti otları ormanlarda ağaç diplerinde, nemli yerlerde ve dere kenarlarında yetişirler. Eğrelti otlarında da döl almaşı görülür. Eğrelti otları geniş yapraklarının altında kahverengi spor keselerindeki sporların rüzgar veya başka etkilerle çevreye yayılıp çimlenmesiyle eşeysiz, sonra oluşan erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesiyle eşeyli ürerler.

Çiçekli bitkiler ile çiçeksiz bitkiler arsındaki farklar şunlardır ;

Doğal bir çevrede yaşayan canlıların birbirleriyle ilişkilerine ekosistem denir. Toprakta yaşayan küçük böcekler bitkilerle beslenir. Yılan ,kurbağa gibi hayvanlar ise hem böceklerle hem de bitkilerle beslenir. Bitkiler bir çok canlının enerji kaynağıdır.



Bitkiler fotosentez sayesinde havadaki oksijen ve karbondioksit dengesini düzenler. Ayrıca hava su toprak dengesinde rol oynar.



Erozyonu kökleri sayesinde önler. Mobilya kağıt sanayinde kullanılır.



Kirlilik çeşitleri

1. Hava kirliliği

2. Su kirliliği

3. Toprak kirliliği

4. Ses kirliliği

5. Radyasyon



Hava kirliliği havada çeşitli gazların birikmesi sonucu oluşur. Bu gazların bir katman oluşturması sera etkisi yaratır ve güneş enerjisinden yararlanmayı azaltır. Bitkilerde bundan ister istemez olumsuz yönde etkilenir.



Aynı şekilde çeşitli karbon gazları atmosferde birikerek su buharı ile bileşerek asitleri oluşturur. Bu asitler asit yağmurları halinde yere iner bitkilerin gelişimini olumsuz yönde etkiler.



Bitkiler çevredeki bütün kirlilik olaylarından olumsuz yönde etkilenir. Çevrenin temiz tutulması bitkiler açısından hayati önem taşır. Bu anlamda bitkiler korunmalı ve yaşatılmalıdır. Ancak bu şekilde temiz ve sağlıklı bir çevreye sahip olabiliriz.



ÇİÇEKLİ BİTKİLERDEN BAZILARININ YETİŞTİRİLMESİ

ÇİÇEKLİ BİTKİLERDEN BAZILARININ YETİŞTİRİLMESİ

Burada daha çok laboratuar çalışmalarında kullanılacak bitkilerin yetiştirilmesi ele alınacaktır. Evde ve okulun bir köşesinde saksılarda yetiştirilecek örnekler üzerinde durulacaktır.

SAKSILARIN HAZIRLANMASI

Bitkileri yetiştirmede en kullanışlı saksılar topraktan yapılmış olanlardır. İçi sırlı kaplar ve vazolar bitkileri yetiştirilmede kullanılmamalıdır. Bitkilerin kökleri de havaya gereksinim duyarlar. Topraktan yapılmış ve içi sırlanmamış saksıların çeperlerinden kökler için gerekli hava girebilir. Adı geçen saksılar bu yönden yararlı ve kullanışlıdır.
Bitkiler dikilmeden önce saksının dibindeki delik üzerine bir kiremit parçası konur. Sonra bunun üzerine ince kum taneleri ve küçük kiremit kırıkları yerleştirilir. daha sonra saksı toprağı doldurulmalıdır.
Saksılarda yetiştirilecek bitkilerin türüne göre istediği toprak çeşitleri de değişiktir. Bunun için bitkinin istediği besin maddelerini kapsayan toprağı, bazı toprakları birbirine karıştırarak elde etmek gerekir. Çeşitli toprakları karıştırarak elde edilen bu karışıma HARÇ denilir. En çok kullanılanı ve iyi sonuç vereni adi harçtır. Bunu şöyle hazırlamak mümkündür:

- 1 ölçü temiz kum
- 1 ölçü elenmiş çiftlik gübresi
- 1 ölçü bahçe toprağı
bunlar birbirine karıştırılır.

Özel harçlar ve kullanılabilecek toprak çeşitleri şunlardır :

1- Funda Toprağı : Fundalıklardaki bitki yapraklarının çürümesi sonucu oluşan topraktır. Rengi siyahtır ve humusça zengindir.

2- Kestane Toprağı :Yaşlı kestane ağaçlarının dal ve yaprak artıklarının çürümesinden oluşan kiremit renginde bir topraktır.

3- Yaprak Çürüntüsü : Çeşitli ağaç yapraklarının üst üste gelip çürümelerinden oluşan azot ve humusça zengin bir topraktır.

4- Komposto : Her türlü bitki artığı, yabani otlar, sebze sapları, eski saksı toprakları, mutfak artıkları ve çürüyebilecek her şey bahçedeki bir köşeye yığılarak çürümeye bırakılırsa komposto toprağı elde edilir.

5- Çiftlik Gübresi : Elenmiş olarak harçlara karıştırılabilir.

6- Kum: toprağın suyu geçirebilmesi için ince dere kumundan belli bir miktar harçlara karıştırılabilir.

7- Kırmızı Toprak : Demirce zengin olan topraktır.

8- Sarı Toprak : Killi topraktır. Suyu seven bitkilere verilecek harçlara karıştırılır.

9- Kömür Tozu : Odun ve kömür tozu harçlara karıştırılırsa bitkilerin toprak içinde kalan kısımlarının ölmesi önlenir.


SAKSI DEĞİŞTİRME

Bitkiler zamanla büyüyüp gelişeceklerinden bulundukları saksı ve toprak kendilerine yetmez. Bu bakımdan saksı ve toprak yılda bir kez değiştirilmelidir. Saksı değiştirilmeden bir iki gün önce toprak sulanmalıdır. Böylece toprak bitki saksıdan çıkarılırken dağılmaz. Sonra saksı, içindeki bitki ile birlikte baş aşağı çevrilir. Bitki gövdesi sol elin iki parmağı arasına alınır. Öteki üç parmakla saksı toprağı tutulur. Saksı sağ el ile tutularak bir yere hafif hafif vurulur. Böylece bitki toprağı ile birlikte ve kökleri kopmadan kalıp gibi saksıdan çıkarılmış olur. Yeni saksının deliği kiremit parçası ile kapatılıp dibine ince bir tabaka halinde kum ve çakıl yerleştirilir. toprağı ile çıkmış olan bitki yeni saksıya oturtulur. Etrafta kalan boşluklar yeni harçla doldurulur. Bitkinin eski toprağının üstünden biraz alınarak yerine yeni hazırlanmış harçtan konur.


BİTKİLERİN BAKIMI

Bitkilere çok su vermek iyi değildir. Saksı toprağı ne çok kuru, nede çok ıslak olmamalıdır. En iyi su verme şekli saksıları içinde su bulanan bir kap içine batırıp 10 dakika bekletmektir. Böyle yapıldığında bitkinin 4-5 günlük su gereksinimi karşılanmış olur.
Saksıları kalorifer radyatörleri üzerine koymamak gerekir. Onları pencereye de çok yakın koymak uygun değildir. Çünkü pencerelerden kışın soğuk sızar.
Zaman zaman bitkilerin yaprakların alt yüzeylerini incelemek gerekir. Eğer böcek görülürse bu yapraklar ve böceklerin bulunduğu kısımlar sabunlu su ile yıkanmalı , ılık suya batırılmış bezle bu kısımlar silinmelidir. Bitkiler zamanla saksıdaki toprağın besinini tüketeceklerdir. Harcanmış olan besinleri toprağa ancak gübreler verebilir. Kullanılabilecek besin maddeleri, çiftlik gübresinde kuş ve tavuk gübrelerinde, kemik tozunda, hayvan kanında bol bulunur. Bu tür gübreler suda eriyebildiklerinden bitkiler tarafından kolayca alınabilirler. Gübre saksıya verilmeden önce bitki sulanmalıdır. Gübreler önce yağmur suyunda eritilip bu su ile bitkiler sulanır. Çiçekli bitkiler tomurcuk vermeye başladıkları zaman, üç hafta süreyle, haftada bir kez gübrelenmelidir. Gelişmiş bitkilere de Mayıs ayında başlamak üzere 15 günde bir kez olmak üzere dört kez gübre vermek iyi olur. Tohumdan yeni çıkmış fidanlar yapay gübre istemez.

TOHUMLARI ÇİMLENDİRME

Bitki tohumları ekilmeden yada çimlendirilmeden önce su içine konup birkaç saat bekletilmelidir. Bir cam kabın dibine hafif ıslatılmış süzgeç kağıtları yada kum konulur. Islak tohumlar bu kağıtlar üzerine yerleştirilir ve kabın ağzı bir cam kapakla örtülür. Kap orta ışık alan bir yere konulursa tohumlar kolayca çimlenebilir. Eğer çok sayıda tohum çimlendirilmek isteniyorsa şu yöntem daha kullanışlıdır :
Bir tahta sandık içine ince ağaç talaşı doldurulur. Üzerine su dökülerek talaş iyice ıslatılır. Sonra daha önceden duya konulmuş tohumlar talaş içine gömülür. Burada kısa zamanda çimlenme görülebilir. Açık tohumlu bitkilerin tohumları iki hafta ile birkaç ay içinde çimlenebilir. Turp ve hardal tohumları 24 saatte, fasulye, bezelye mısır, kabak, hintyağı tohumları da bir iki günde çimlenebilir.



DENEYLERDE KULLANILACAK BAZI BİTKİLERİN YETİŞTİRİLMESİ


Yazlık Bir Yıllık Bitkiler

1- Petunya- Tütün Çiçeği ( Petunia )
Bu bitkinin yaprakları tütün yaprağına benzer. Pembe, kırmız, mavi, mor, beyaz renkli olanları vardır. Çiçekler tek kat yada katmerli olabilir. Kumlu killi ve gübreli toprakları sever. Tohumlar Nisan, Mayıs aylarında saksılara ekilebilir. Üremesi tohumla veya çelikledir. Çelikler Ağustos ayı içinde alınabilir. Kum – funda karışımı toprakta çimlendirildikten sonra asıl yerine dikilebilir.

2- Latin Çiçeği ( Tropaeolum )
Çiçekleri çeşitli renklerde olup kokuludur. Katmerli ve katmersiz çeşitleri vardır. Humuslu, killi ve bol gübreli toprakları severler. Yarı gölge yerlerde iyi yetişirler. Tohumla ürerler. Tohumlar Nisan Mayıs ayında saksılara ekilebilir.


Kışlık Bir Yıllık Bitkiler

3- Şebboy ( Cheiranthus )
Katmerli, katmersiz, güzel kokulu çiçekleri vardır. Bol gübreli olan her çeşit toprakta iyi yetişirler. Tohumla üretilir. Tohumlar Ağustos Eylül aylarında ekilir. Güneşli yerde iyi yetişir.



İki Yıllık Bitkiler

4- Aslanağzı ( Antirrhinum)
Bu bitkiye dilber dudağı, balık ağzı gibi adlarda verilir. Çiçekleri renklidir. Toprak seçmez bol gübreli her toprakta yetişir. Tohum ve çelikle üretilebilir. Çok güneş sevmezler, gölge yerlerde iyi yetişirler. 2-3 yıl aynı yerde kalabilir.



Soğanlı Bitkiler

5- Lale ( Tulipa )
Çok çeşitlidir. Kumlu, killi, fundalı, hümüslü topraklarda iyi yetişir. Gölgeyi ve rüzgarlı yerleri hiç sevmez. Soğanla ve tohumla üretilir. Dikerken soğanların tabla kısmının alta gelmesine dikkat edilmelidir.


Yumrulu Bitkiler

6- Yıldız (Dahlia )
Her tür toprakta yetişebilir. Kumlu, hümüslü ve fundalı topraklarda iyi yetişir. Tohumla ürediği gibi çelikleme de yapılabilir. Bu bitkiyi yumruları ile de üretebiliriz.



Çiçek Açan Bir Salon Bitkisi

7- Sardunya ( Geranium- Pelargonium)
kireçli toprakların dışında her türlü toprakta yetişebilir. Saksılarına funda, kum, doğal gübre ve bahçe toprağının aynı oranlarda karıştırılmasından oluşan harç konulursa bitkinin gelişmesi daha iyi olur. Tohum ve çelikle ürer. Tohumlar Mayıs ayında saksıya pek derin ekilmemelidir.

 




 


Sayfayı Yazdır

ÖNEMLİ BİTKİ ÖRNEKLERİNİN TOPLANMASI VE KOLEKSİYONLARIN YAPILMASI

ÖNEMLİ BİTKİ ÖRNEKLERİNİN TOPLANMASI VE KOLEKSİYONLARIN YAPILMASI



Bitkiler hakkında edinilecek bilgiler, uygulamalarla sağlamlaştırılabilir. Bunun için ya bir bitki bahçesine ya da bitki örneklerine gerek vardır. İçinde çok çeşitli bitkilerin yetiştirildiği bir bahçe kolay bulunamayacağına göre bitki örnekleri bulunup, onlar üzerinde çalışma yapmak gerekiyor. Bulunan örneklere daha sonraki yıllarda yenilerini katarak, bunları uzun süre saklamak ve koleksiyon haline getirmek daha yararlı bir çalışma olacaktır. Bitki koleksiyonları, belli kuralla gerekli işlemler göz önünde tutularak hazırlanırsa, yurt bitkilerinin tanınmasında yardımcı olabilir.
Bu kısımda yukarıdaki amaçlar göz önüne alınarak, çeşitli bitkilerin adlandırılmaya hazır bir koleksiyon durumuna nasıl getirileceği işlenecektir. Bu arada bitkilerin toplanma şekilleri ve uygulanabilecek işlemler anlatılacaktır.
Temel özelliklerini yitirmeden kurutularak, kağıt üzerine tutturulan ve çoğu zaman bilimsel akaçlar için kullanılmak üzere saklanılan bitkiler koleksiyonuna HERBERİUM denir.


BİTKİLERİ TOPLAMA VE KURUTMA

Araç ve gereçler:


1- Bitki toplama dosyası ( 24-42 cm boyutlarında )
2- Toplama kutusu ya da torbası ( Omuza asılabilecek şekilde, kapaklı teneke kutukular ya da elde taşınabilecek naylon torbalar )
3- Kurutma ya da gazete kağıdı ( 28-42 cm boyutlarında ve çok sayıda )
4- Bitki kurutma presi ( 28-42 cm boyutlarında madeni iki levha olabileceği gibi tahta da olabilir )
5- Küçük kürek, bel, kazma, çapa ( Bunlardan biri bulunursa köklü, yumrulu ve soğanlı bitki gövdeli bitkilerin topraktan çıkarılması kolaylaşır )
6- Çakı ya da bağcı makası ( Kalın gövde ve dalları kesmekte kullanılır )
7- Öteki araçlar ( Not defteri, toplu iğne, büyüteç, pusula, gezilen yerin haritası ve bitkileri tanımak için anahtar kitaplar )


TOPLAMADA DİKKAT EDİLECEK KURALLAR


a-Gezilen yerdeki bitkilerin hepsinden çok sayıda alınmalıdır
b-Toplanan bitkilerde kök, gövde, yaprak, çiçek tam olarak; sporlu bitkilerde de üreme organlarının tam olarak bulunması gerekir.
c- Toplanan bitkilerin iyi gelişmiş olmaları gerekir. Böcekler tarafından yenmiş, hastalıklı, iyi gelişmemiş bitkiyi tam olarak belirtmeyen örnekler alınmamalıdır.


GENEL AÇIKLAMA


Bitki toplamaya en uygun zaman gündüzdür. Yağmurdan hemen sonraki saatler toplamaya uygun değildir. Diz boyuna kadar olan bitkiler, kök, soğan, yumru gibi toprak alttı organlarıyla birlikte toplanmalıdır. Daha uzun boylu olanların çiçek ve yaprak taşıyan kısımları alınır. Eğer bitkiler kurutma kağıdına sımayacak kadar uzunsa, bir ya da bir kaç yerinden kıvrılarak kurutma kağıdına yerleştirilebilir. Çalı, ağaççık ve ağaçların yaprak, çiçek taşıyan dalları alınmalıdır. Çok büyük ağaçların çiçekleri ve yaprakları ayrı ayrı kurutulur. Çiğdem, safran gibi çiçek ve yaprakları aynı mevsimde açmayan bitkiler ayrı zamanlarda toplanır. Asalak bitkiler konakları ile dikkatlice alını, onlarla kurutulmalıdır. Çok kalın olan kök, yumru ve soğanlar ortalarından ikiye ayrılarak alınırlar. Bitkiler preslere yerleştirilinceye kadar toplama kutusunda veya torbasında saklanabilir. Nazik bitkiler bunlar içinde çabuk bozulacağından, toplama dosyalarında saklanılmaları daha uygun olur. Toplanan her bitki gazete veya kolay nem çeken bir kağıdın arasına konur. Bu kağıt, içindeki ile toplama kutusuna alınır. Üzerine bir iki gazete yerleştirilir. İkinci toplanan bitki aynı şekilde yerleştirme kağıdı arasında, dosyadaki birinci bitkinin üzerine konur. Böylece üçüncü, dördüncü bitkiler birbirini izleyerek toplama dosyasına alınır.


BİTKİLER HAKKINDA NOT ALMA


Bitki toplama dosyasına yerleştirilmiş olan her bitkinin yanına aşağıdaki notları toplayan bir not konulmalıdır:

1-Bitkinin bulunduğu yer : Köy, dağ, tepe, vadi, vb
2-Bitkinin yetiştiği yer : Ormanlık, çalılık, nehir kenarı, kayalık, iklim özellikleri vb
3-Denizde yükseklik : Toplamanın yapıldığı yerin çeşitli ağaçlarla ölçülen yüksekliği ya da tahmini yüksekliği
4-Tarih : Bitkinin toplandığı tarih
5-Bitki kuruyunca kaybolacak özellikler: Çiçek rengi ve bitkinin ağaç, çalı olduğu
6-Toplayanın adı ve soyadı




KURUTMA

Bitkilerin buruşmaması ve doğal durumlarını yitirmemesi için sıkıştırılarak yassı bir şekilde kurutulmaları gerekir. Toplama dosyasında getirilen bitkiler, hemen presleri konulmalıdır. Kurutma preslerine yerleştirme işi toplama dosyasında anlatıldığı gibi yapılmalıdır. Örnekler arasına biraz daha fazla gazete kağıdı koymak iyi olur. Preslere konulan örnekler birer birer elden geçirilerek, katlanmış veya üst üste gelmiş duruşlar düzeltilmelidir.
Etli bitkiler önce kaynar suya ya da alkole tutulursa daha kolay kurur. Haşhaşgillerdin olan bitkilerin yaprakları kolay döküldüğünden, bunları düz ve kalınca kartonlar arasına koyarak kurutmak gerekir.
Kurutma presleri güneşli, rüzgarlı yerlerde tutulursa içinde bitkilerin kuruması daha kolay olur. Kapalı ve nemli havalarda ocak ya soba yanında kurutma yapılabilir. Kurutmaya bırakılan bitkilerin kağıtları ilk günler daha çok değiştirilmelidir. Çıkarılan çok ıslanmış kağıtlar, kurutularak tekrar kullanılabilir.



HERBARYUM KURMA

Kurumuş olan bitkiler 28-42 cm boyutlarındaki kartonlara tutturulur. Tutturma zamklı kağıt şeritlerle yapılabildiği gibi plastik bantlarla da yapılabilir. Kurumuş bitkiler, ince kağıtlara tutturulursa, alınıp konulurken çabuk kırılır. Bitkinin yapıştırıldığı kartonların sağ ya da sol alt köşesine sınıf, familya, bitkinin Türkçe ve Latince adı, bulunduğu yer ve tarih yazılı olan etiket yapıştırılmalıdır.
Her karton, üzerindeki bitki türü ile birlikte bir yüzü 30-45 cm boyutlarında, ortadan ikiye katlanmış ambalaj kağıtları arasına konulur. Her familya için 30-45 cm boyutlarında karton dosya hazırlanır. Bir familyanın bütün örnekleri bir dosya kağıdına sığmıyorsa, ikinci bir karton dosya hazırlanır, artanlar ona konur. Böylece bitkiler adlandırmaya hazır duruma gelmiş olur. Adı bilinmeyenler varsa, aynı bitkiden iki tanesini iki ayrı kartona yapıştırırız. Her iki kartona da aynı numarayı yazarız. Bitkilerden birini kendimizde bırakırız, diğerini bu işle uğraşan kurumlara göndeririz. Kurumların gönderdiği numaranın karşısına yazdığı adı kendimizdeki kartona yazarız. Koleksiyonlar ayrı bir odada, bu iş hazırlanmış dolaplarda saklanmalıdır. Dolaplar ve oda zararlılara karşı korunmalıdır.

 



ÇİÇEKLİ BİTKİLER
ÇİÇEKLİ BİTKİLER


Bitkiler de tüm canlılar gibi beslenir, gelişir ve ürerler. Çiçekli bitkilerin üreme organları çiçektir. Çiçekli bitkilerde üreme eşeyli olarak gerçekleşir. Tohum ilerde gelişecek olan bitkinin küçük bir taslağını yani embriyonu taşır. Çiçekli bitkilere aynı zamanda tohumlu bitkiler de denir.
ÇİÇEKLİ BİTKİLER
ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
1 – Üreme organı olan çiçek vardır.
1 – Çiçekleri yoktur.
2 – Kök, gövde ve yaprakları vardır.
2 – Kök, gövde ve yaprakları yoktur veya iyi gelişmemiştir.
3 – Gövde ve yapraklarında iletim boruları vardır.
3 – Eğrelti otu hariç iletim boruları yoktur.
4 – Eşeyli üreme ile çoğalırlar.
4 – Eşeyli ve eşeysiz olarak çoğalırlar.
Tablo-1: Çiçekli bitkiler ile çiçeksiz bitkiler arasındaki farklar
 
Tohumlarına göre iki gruba ayrılır.
1)     Açık Tohumlular
2)     Kapalı Tohumlular
1)     AÇIK TOHUMLULAR
            Açık tohumlulara kozalaklılar da denir. Çünkü meyveleri kozalak şeklindedir. Tohumları meyvenin içinde saklı olmayıp, kozalak pulları üzerinde bulunan odunsu bitkilerdir. Odunsu bitki olduğu için düzenli iletim demetleri ve kambiyum vardır. Çok yıllıktırlar. Her zaman yeşildirler ve çoğu iğne yapraklıdır. Ormanları oluşturan ağaçların başında iğne yapraklılar gelir. İğne yapraklı olanları çiçek tozu üretir ve tohumların kozalaklarında taşır. Açık tohumlulara şu bitkileri örnek verebiliriz;
            Köknar, ladin, ardıç en tanıdığımızı ise çamdır.sürekli karşılaştığımız çam ağaçlarından faydalanarak açık tohumluları anlatalım.
            Türlerin çoğunda gövde kabuğu kalın, pürüzlü ve çatlaktır. Çam ağaçlarının yapraklarında ikiden fazla çenek bulunur. Genç çamların tacı genellikle konik, dalları yatay ve çevreli olabilirler. Bu tür bitkiler kuraklığa dayanıklı olmakla birlikte iyi gelişip çoğalabilmeleri için temiz hava ve bol ışığa ihtiyaç duyarlar.
            Çoğalmaları ise; aynı ağaçta hem erkek hem de dişi kozalak bulunur. Erkek kozalaklar her biri iki çiçek tozu kesesi taşıyan çok sayıda verimli puldan oluşur. Dişi kozalaklarda her biri iki tane tohum taslağı taşıyan bir pulun altına yerleşmiş, sarmal dizilişli çok sayıda yaprak benzeri yapı vardır. Baharda ya da yaz başında çiçek tozu keselerindeki uzunlamasına yarıklardan çıkan çiçek tozları havada uçuşur. Havada uçuşan çiçek tozları dişi kozalakları pullarında birine konduğunda üreme süreci başlar. Çiçek tozu burada çimlenerek tohum taslağına doğru bir borucuk uzatır. Bu borucuğun içinde aşağıya doğru hareket eden spermalardan biri yumurta hücresini döller. Döllenmiş yumurta hücresinden tohum gelişir. Oluşan kanatlı tohumlar rüzgarda kolayca uçuşarak çevreye dağılırlar., toprağa düşüp uygun koşulları buldukları zaman çimlenmeye başlar ve kısa sürede genç bir bitki oluşur.
 
2)     KAPALI TOHUMLULAR
            Bu bölümü oluşturan bitkiler en yaygın kara bitkileridir. Açık tohumlu bitkilerden farklı olarak, kapalı tohumluların tohum taslakları etli bir yumurtalığın içinde gelişir. Kapalı tohumluların üreme organları çiçekleridir. İğne yapraklılar genellikle rüzgarla tozlaşmalarına karşılık kapalı tohumlular tozlaşabilmek için bal özü taşıyan göz alıcı çiçekleriyle, böcekleri kendilerine çekerler. Çiçekler döllendikten sonra, tohum taslakları tohuma, yumurta meyveye dönüşür. Tohum meyvenin içinde bulunur.
            Kapalı tohumlular tek çenekli ve çift çenekli olmak üzere ikiye ayrılır: Aşağıdaki tabloda özellikleri görülmektedir.  
  
TEK ÇENEKLİLER
ÇİFT ÇENEKLİLER
1) Otsu bitkilerdir.
1) Genellikle odunsu bitkilerdir.
2) Yaprakları ince, uzun, şerit şeklindedir.
2) Yaprakları geniş parçalıdır.
3) Yaprakları paralel damarlıdır.
3) Yaprakları ağsı damarlıdır.
4) Tohumda tek çenek bulunur.
4)Tohumda çift çenek bulunur.
5) Kambiyum yoktur.
5) Kambiyum bulunur. (çok yıllıklarda)
6) İletim demetleri düzensizdir.
6) İletim demetleri düzenlidir.
7) Kökleri saçak köktür.
7) Kazık kök ve yan köklerden oluşur.
8) Gövdeleri incedir.
8) Gövdeleri kalındır.
9) Örneğin;Buğday, mısır, soğanlı bitkiler
9) Örneğin; Fasulye, elma, armut
Tablo-2: Tek çenekli ve çift çenekli bitkilerin özellikleri
 
 
ÇİÇEK VE YAPISI
             Çiçek, tohumlar vasıtasıyla yeni bireylerin oluşmasını ve bitkinin devamını sağlar.
          Tam bir çiçekte; çiçek sapı, çiçek tablası, çanak yaprak, taç yaprak, erkek ve dişi organlar vardır. Çiçek sapı çiçeği dala bağlar, çanak yaprak, taç yaprak, erkek ve dişi organlar dıştan içe doğru sırayla dört halka şeklinde çiçek tablası üzerine dizilirler.
             Çanak yaprak: Genelde yeşil renklidir. Çiçeğin en dış kısmını oluşturur.Çiçek tomurcuk halindeyken çiçeği korur.
            Taç yaprak: Çiçeğin renkli ve kokulu kısmıdır. Tozlaşmada böcekleri çekerek bitkinin çoğalmasında önemli rol oynar.
             Erkek organ: İpçik denilen bir sap ile başçık denilen şişkin bir kısımdan meydana gelmiştir. Başçıkta, içinde erkek üreme hücreleri (polen) bulunan çiçek tozu keseleri bulunur. Polenler olgunlaşınca keseler çatlar ve polenler etrafa yayılır.
          Dişi organ: Yumurtalık, dişicik borusu ve tepecik olmak üzere üç kısımdan oluşur. Yumurtalıkta çok sayıda dişi üreme hücresi (yumurta) bulunur. Dişicik borusu, tepeciği yumurtalığa bağlayan dar kısımdır. Tepecikte çiçek tozlarının yapışmasını sağlayan yapışkan bir sıvı bulunur.
          Erkek ve dişi organı bir arada  bulunduran bitkilere “bir evcikli” , erkek ve dişi organları ayrı bulunduran bitkilere de “iki evcikli” bitki denir. Meşe, mısır, çam, kestane ve fındık bir evcikli, söğüt, antep fıstığı, kenevir ve kavak iki evcikli bitkilerdir.
 
 

TOZLAŞMA
 
     Bitkide çiçeğin görevi tozlaşma yoluyla bitkinin çoğalmasını sağlamaktır. Bir çiçeğin erkek organından serbest kalan polenlerin diğer çiçeğin dişi organının tepeciğine ulaşması ve burada yeni bitki tohumlarının oluşması olayıdır. Tozlaşma olayında etkili faktörler şunlardır:
    
1.Rüzgar: Polenlerin taşınması rüzgarla sağlanır. Kullanışlı ve sık görülen bir tozlaşma çeşidi değildir.
     2.Böcekler: Polenlerin arılar, sinekler ve benzer böcekler tarafından taşınması. Yaygın olan tozlaşma şeklidir. Çiçeğin güzel kokusu, güzel ve parlak görünümü ve salgıladığı şekerli maddeler böceklerin dikkatini çeker. Çiçeğin üzerine gelen böceklerin ayaklarına yapışan polenler böceğin diğer çiçeklere konmasıyla oralara taşınmış olurlar.
     3.Kendi kendine tozlaşma: Aynı çiçeğin erkek organındaki polenlerin dişi organına ulaşması sonucu meydana gelen tozlaşma şeklidir.
     Çiçekte döllenme sonucunda tohum oluşur ve bu tohumun etrafının yumurtalıkla çevrilmesi sonucu meyve oluşur. Tohumun toprakta çimlenmesiyle yeni bitkiler oluşmuş olur.
ÇİMLENME
 
            Tohum içinde embriyo ve besin maddesi bulunan yapıdır. Tohumdan bitki kökünün, gövdesinin ve yaprak ve çiçeklerin oluşmasına çimlenme denir.
            Tohum çimlenirken gerekli besini çeneklerden alır. Tohumun çimlenebilmesi için uygun sıcaklık ve hava gerekir.
            Çimlenme esnasında tohumun yapısındaki besin kullanılır ve böylece yeni bir bitki oluşur.
 
 
 
MEYVE
 
            Meyve sadece, çiçekli bitkilere özgü bir üründür. Çiçek tozunun yumurtalığa erişerek yumurtayı aşılamasıyla birlikte hücresel çoğalma başlar. Yumurtalık yavaş yavaş şişer ve sonunda meyve halini alır. Tüm meyveleri beslemekte olan özsu meyveye de erişir. Özsu, olmakta olan meyveyi besler ve renklendirir. Meyveyi tatlılaştıran da özsudur.
            Meyveleri oluşumuna göre gruplandırırız.
           Meyve sadece dişi organın yumurtalık dokuları tarafından meydana getirilirse bunlara gerçek meyve denir. Örneğin; şeftali, kayısı, üzüm.
            Yumurtalıkla birlikte çiçek tablası, taç ve çenek yapraklar beraberce gelişerek meyve oluşturuluyorsa bunlara yalancı meyve denir. Örneğin; Çilek, elma, armut.
            Dir tane dişi organdan meydana gelen meyvelere basit meyve denir. Örneğin; Kiraz, erik, elma.
            Birkaç tane dişi organdan meydana gelen meyvelere ise bileşik meyve denir. Örneğin; Ahududu, böğürtlen.
            Ceviz, fındık, kestane gibi bitkilerin meyveleri zamanla sertleşip kurur. Tohumları yenilen bu meyvelere kuru meyve denir.







Çiçek ve yapısı (Konu Anlatımı)

E- ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE ÜREME :

1- Bitkilerin Sınıflandırılması :
Bitkiler, üreme organı olan çiçeğinin ve tohumunun bulunup bulunmamasına göre çiçekli bitkiler ve çiçeksiz bitkiler olarak iki grupta incelenir.
Üreme organı denilen çiçeği ve tohumu bulunan bitkilere çiçekli bitkiler denir.
Üreme organı denilen çiçeği ve tohumu bulunmayan bitkilere çiçeksiz bitkiler denir.
Çiçekli bitkiler; kök, gövde, yaprak, çiçek olmak üzere 4 kısımdan oluşur.

BİTKİLER

Çiçekli Bitkiler Çiçeksiz Bitkiler

Açık Tohumlular Kapalı tohumlular Damarlı Çiçeksiz Damarlı Çiçeksiz
Bitkiler Bitkiler
Tek Çift (Eğrelti Otu) (Karayosunu)
Çenekliler Çenekliler
(Mısır, Buğday) (Fasulye, Nohut)

2- Çiçek ve Kısımları :
Çiçekli bitkilerin üreme organı olan, renkli, güzel kokulu ve görünüşlü organa çiçek denir. (Ters lale = ağlayan gelin, gül, çiğdem, zambak, gelincik, menekşe). Bütün çiçekler farklı renk, şekil ve kokuda olmalarına rağmen çiçeklerin temel kısımları birbirlerine benzer.
Çiçekte; çiçek sapı, çiçek tablası, çanak yaprak, taç yaprak, erkek organ ve dişi organ gibi kısımlar bulunur.
Tam bir çiçek, çanak yaprak, taç yaprak, erkek organ, dişi organ olmak üzere dört kısımdan oluşur.









Çiçek Sapı :
Çiçeği dala ya da gövdeye bağlayan ve su ile besin maddelerinin taşınmasını sağlayan kısımdır. Çiçek sapında odun ve soymuk boruları bulunur.

Çiçek Tablası :
Çiçeğin diğer kısımlarını üzerinde taşıyan yapıdır.

a) Çiçeğin Kısımları :
Tam bir çiçek çanak yaprak, taç yaprak, erkek organ ve dişi organ olmak üzere dört kısımdan oluşur.
 

 


1- Çanak Yaprak :
Çiçeğin en dış kısmında bulunan yeşil renkli yapraklardır. Çanak yapraklar, (çiçek tomurcuk halinde iken) çiçeğin diğer kısımlarını dış etkilere karşı korur ve fotosentez yaparak besin üretir. (Çiçeklerde genelde çanak yapraklar 5 tanedir).

2- Taç Yaprak :
Çiçeğin renkli, güzel kokulu ve görünüşlü olan kısmıdır. Taç yaprakların dip kısımlarında bal özü sıvısı (salgısı) salgılanır. Bal özü salgısı güzel kokulu olduğu için ve de taç yapraklar renkli ve güzel görünüşlü olduğu için böceklerin ilgisini çekerler ve tozlaşmaya yardımcı olurlar.

3- Erkek Organ :
Taç yaprakların arasında, dişi organın etrafına dizilmiş halde olan çok sayıdaki organdır. Erkek organ sapçık (ipçik) ve başçık olarak iki kısımdan oluşur.
Sapçıklar, başçıkları tutar, başçıkları çiçeğe bağlar ve her sapçıkta bir başçık bulunur.
Başçıkta polen keseleri bulunur. Polen keselerinin içinde polenler yani çiçek tozları, çiçek tozlarının yani polenlerin içinde de erkek üreme hücreleri olan sperm hücreleri bulunur. Polenler olgunlaşınca polen keseleri çatlar ve polenler etrafa yayılırlar.
(Polen keselerinde bulunan polen-üreme- ana hücreleri mayoz bölünme geçirerek polenleri oluşturur).

4- Dişi Organ :
Çiçeğin ortasında bulunan, vazoya benzeyen ve genelde bir tane olan organdır. Dişi organ; dişicik tepesi, dişicik borusu ve yumurtalık olarak üç kısımdan oluşur.

a) Dişicik Tepesi :
Dişi organın en uç kısmıdır. Dişicik tepesi yapışkan ve nemli bir sıvı salgılar. Bu sıvı çiçek tozlarını yani polenler tutarak polenlerin burada çimlenmesini sağlar.
b) Dişicik Borusu :
Dişicik tepesini yumurtalığa bağlayan borudur. Dişicik tepesinde çimlenen polenleri yumurtalığa taşır.
c) Yumurtalık (Ovaryum) :
Dişi organın en alt kısmındaki şişkinleşmiş bölümdür. Yumurtalıkta tohum taslağı bulunur. Tohum taslağının içinde dişi üreme hücreleri olan yumurta hücreleri vardır.





3- Çiçek Çeşitleri :
Çiçekler, erkek organ ve dişi organın bulunup bulunmamasına göre iki çeşittir.

a) Tam Çiçek (Bir Evcikli Çiçek=Erselik Çiçek) :
Bir çiçekte erkek organ ve dişi organ ile birlikte taç ve çanak yapraklar da bulunuyorsa böyle çiçeklere tam çiçek denir.

Örnek : Gül, papatya, elma, bezelye, kestane, fındık.

b) Eksik Çiçek (İki Evcikli Çiçek) :
Bir çiçekte erkek ve dişi organdan sadece bir tanesi bulunuyorsa böyle çiçeklere eksik çiçek denir.
• Çiçekte sadece erkek organ varsa bu çiçeğe erkek çiçek (taş fırın) denir.
• Çiçekte sadece dişi organ varsa bu çiçeğe dişi çiçek (light) denir.





 


Sayfayı Yazdır

Çiçekli Bitkilerde Üreme (Konu Anlatımı)

TOZLAŞMA
Olgunlaşan erkek organdan dağılan çiçek tozlarının (polenlerin), çeşitli vasıtalarla dişi organın tepeciği üzerine gelmesine tozlaşma denir.
Tozlaşmanın başarılı olabilmesi için, bitkiler çok fazla polen üretir. Böylelikle çiçek tozlarının dişi organ tepeciklerine ulaşma olasılığı artar. Polenlerin dışında bulunan dış gömlek, uçuşmalarına yardımcı olacak yapı kazanmıştır. Milyonlarcası rüzgârla uçuşan çiçek tozlarının yalnızca çok az bir kısmı dişi organa ulaşır. Ancak, bu genellikle bitkinin neslini sürdürmesi için yeterli sayıdadır.
Tozlaşma, böcekler aracılığıyla da yapılır. Böcek vücudu üzerinde birçok çıkıntı ve kıllar vardır. Çiçek tozlarının yapısı da böceklere yapışmaya uygundur. Böcekler, vücutlarına yapışan çiçek tozlarını çiçekten çiçeğe taşırlar. Yağmur ve akarsular, kuşlar, insanlar, diğer birçok hayvanlar da tozlaşmayı sağlayabilir.

DÖLLENME
Tozlaşma ile dişi organın tepeciğine konan polen, buradaki nemli ve yapışkan sıvıya tutunur ve polenin dış gömleği açılır. Dişicik borusuna doğru bir uzantı oluşur. Bu uzantıya polen tüpü denir. Polen tüpü yumurtalığa kadar uzanır ve yumurta hücresini bulur ve birleşir.
İşte erkek üreme hücresi çiçek tozu (polen) ile dişi üreme hücresi yumurtanın birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşması olayına döllenme denir. Döllenme sonucu döllenmiş yumurta hücresi zigot oluşur. Kısa süre içinde bölünmeye başlayan zigot, bitkinin küçük bir taslağı olan embriyoyu meydana getirir. Embriyoya bitki taslağı da denir. Embriyoda bitkinin kök, gövde ve yaprağın ilk taslağı oluşur.
Bu aşamadan sonra, çiçekte çanak ve taç yapraklarla erkek
organın görevi bitmiştir. Bu organlar sararır, solar ve dökülür.
 

ÇİMLENME
Döllenme olayından sonra oluşan tohumlar su, yağmur suları, rüzgâr ve canlıların etkisiyle çevreye dağılır. Çevreye dağılan tohumlar, uygun ortam şartlarında su alarak şişer ve kabuğu çatlayarak embriyosu serbest kalır. Bu olaya çimlenme denir.
Çimlenme demek, tohumun canlı kısmı olan embriyonun bölünüp çoğalarak kök, gövde, yaprak kısımlarını oluşturup, bitkiyi meydana getirmesi demektir. Çimlenme sırasında embriyonun ihtiyacı olan besin, besi doku (çenek) tarafından karşılanır. Çünkü bu esnada embriyo fotosentez yapamaz. Ancak, solunum yapabilir ve havaya karbondioksit verir.
Çimlenmenin olabilmesi için gerekli şartlar

1)Belli sıcaklık

2) Su (nem)

3) Oksijen ‘dir.

Çimlenme için ışık, besin, toprak, karbondioksit gerekli değildir!!! (Işık, su, yeterli sıcaklık, besin, toprak büyüme için gereklidir. Gübre, çimlenmeyi ve de büyümeyi hızlandırır.)
Çimlenme sırasında embriyo büyüklüğü, metabolik etkinlik hızı, solunum hızı, su emilimi, hücre sayısı, yeni dokuların oluşumu artarken, çenek büyüklüğü ve bitkinin kuru ağırlığı azalır. Bitkilerin ilk yaprakları oluşup, fotosentez olayına başladıkları andan itibaren kuru ağırlık tekrar artmaya başlar.

 


 

 

 

 

ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE MEYVE VE TOHUM
Döllenmeden sonra bitki, embriyonun ve besin deposunun bulunduğu bir yapı oluşturmaya başlar. Tohum taslağı denen ve tohumu oluşturacak olan bu yapı, yumurtalık içinde meyve ile birlikte gelişir. Bitkinin tohumu olgunlaşır.

Tozlaşma ve döllenmeden oluşan embriyo gelişerek tohumu oluşturur. Koruyucu bir kabukla çevrili olan embriyo ve besin maddesinden oluşan yapıya, tohum denir. Tohum canlının bütün özelliklerini taşıyan canlı yapıdır. Tohumda su oranı çok düşüktür. Uygun koşullar olursa çimlenir.

EMBRİYO + ÇENEK (BESİ DOKU) = TOHUM

Bitki türüne göre tohumlar birçok farklılıklar gösterir. Ancak, tüm tohumlarda üç yapı bulunur.

 Bunlar;
1- Tohum Kabuğu: Tohumu sarar, dış etkilerden korur. Çimlenme sırasında suyla şişerek patlar.
2- Embriyo: Zigotun bölünüp çoğalmasıyla oluşur. Bitkinin küçük bir taslağıdır. Kök, gövde, yaprak taslaklarını içerir.
3- Çenek (Besi Doku): Embriyoya bağlı besin deposudur. Çimlenme sırasında embriyonun beslenmesini sağlar. Fasulye, nohut gibi bitkilerde besi doku yoktur. Embriyo besinini çenek yaprak içinden alır.
Döllenmiş tohum taslağı (embriyo) tohumu oluştururken, başta yumurtalık olmak üzere çiçeğin diğer kısımları gelişerek meyveyi oluşturur. O halde tohum ve tohumu çevreleyen kısımların hepsine meyve denir.
• Meyvenin temel görevi tohumu korumak ve tohumun taşınıp dağılmasına yardımcı olmaktır.
Gerçek Meyve: Yalnız yumurtalığın gelişmesiyle oluşan meyvedir. Ör: Portakal, limon, kavun, böğürtlen.
Yalancı Meyve: yumurtalıkla beraber çiçeğin diğer organlarının da gelişmesiyle oluşan meyvedir.
Ör: elma, armut, incir. Bunlarda etli ve tatlı kısımlar çiçek tablasından oluşmuştur.

Besin ve su biriktirerek etlenen meyvelere etli meyveler denir. Erik, kayısı, kiraz, domates, üzüm gibi.
Bazı bitkilerde meyve etlenmez. Bunlara kuru meyve denir. Fındık, ayçiçeği, haşhaş, kestane, bakla, fasulye gibi.

TOHUMUN ÇEVREYE YAYILMASININ ÖNEMİ
Bitkiler toprağa bağlı canlılardır. Bir toprak parçasında aşırı bitki olması, bitkinin topraktan alacağı su ve mineral miktarını azaltır. Ayrıca bitkilerin bir yerde aşırı çoğalması birbirlerini gölgelemeleri demektir. Bu da fotosentez yapmak için gerekli olan güneş ışığını kapatmaları anlamına gelir. Bu nedenle bitkiler neslini sürdürebilmek için yayılmak zorundadır.
Bitkiler birçok yolla tohumlarını uzağa gönderirler. Öncelikle tozlaşmada bol miktarda çiçek tozu (polen) yaparlar. Ayrıca bol miktarda tohum yaparak da yayılma olasılıklarını artırırlar.
Tohumların yayılmasında hayvanlar için besleyici ve lezzetli meyveler büyük rol oynar. Bu sayede tohumların bir kısmı hayvan tarafından çevreye dağıtılır, bir kısmı da yenir. Tohumların bir bölümü dayanıklı kabukları sayesinde, hayvanların sindirim siteminden zarar görmeden geçer ve dışkıyla atılır. Böylece yeni yetişecek bitki, çok uzaklara taşınıp, gübre katmanıyla beraber toprağa düşmüş olur.
Bazı bitkilerde tohumun şekli ve yapısı dağılımı sağlar. Dikenli, paraşütlü, kanatlı, tüycüklü, suda yüzen tohumlar gibi.
Ayrıca insanlar da tohumların yayılmasında çok önemli etkendir.


MEYVE VE TOHUMDAN NASIL YARARLANIYORUZ?
Bitkiler meyve ve tohumlarını üremek için oluştururlar. Bazı bitkiler meyvelerinde şeker, vitamin ve mineral biriktirir. Birçoğu da tohumlarında protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller içeren besinler depolamıştır. içeren besinler depolamıştır.
İnsanlar ve hayvanlar için, meyve ve tohumlar sevilen besin maddeleridir.
Bazı bitkilerden sebze olarak da yararlanırız. Bunlar domates, biber, kabak, patates, turp gibi bitkilerdir. Bunların yaralandığımız kısımları meyve, yaprak, yumru gövde, çiçek, kök gibi organlarıdır. Sebze sözcüğü genelde, pişirerek yediğimiz, tatlı olmayan bitkisel yiyeceklerin adıdır. Sebze diye adlandırdığımız domates, biber, patlıcan, kabak da aslında birer meyvedir.
Bitkilerden besin olmalarının dışında, başka amaçlar için de yararlanırız. Teknolojik gelişmeler, bitkilerden elde ettiğimiz ürünleri artırmıştır. Ayrıca yararlanılan bitki çeşitleri de giderek artmaktadır. Eskiden çöp olarak adlandırılan madde artıkları, şimdi ham madde olarak adlandırılıyor.


BİTKİLERİN YAŞAM DÖNGÜSÜ VAR MI?
Kışın sona ermesi, baharın yüzünü göstermesiyle, topraktan otlar bitmeye başlar. Yağışlı havalarda büyür ve gelişirler. Havalar ısınıp topraktaki nem azaldığında çiçek açıp, yazın da kuruyup ölürler. Ama bu sırada dayanıklı tohumlarını toprağa saçmışlardır.
Bazı bitkiler ise uzun yıllar yaşar. Bin yıllık bir zeytin ağacı, iki bin yıllık bir sedir ağacı, beş yüz yıl önce dikilmiş bir ulu çınar bizi şaşırtmaz.
Bitkiler ister uzun, ister kısa yaşasın bir yaşam döngüsü sürdürür.

ÇİÇEKLİ BİTKİNİN YAŞAM DÖNGÜSÜ

 

 



TOZLAŞMA DÖLLENME MEYVE VE TOHUM ÇİMLENME

TOZLAŞMA
Olgunlaşan erkek organdan dağılan çiçek tozlarının (polenlerin), çeşitli vasıtalarla dişi organın tepeciği üzerine gelmesine tozlaşma denir.
Tozlaşmanın başarılı olabilmesi için, bitkiler çok fazla polen üretir. Böylelikle çiçek tozlarının dişi organ tepeciklerine ulaşma olasılığı artar. Polenlerin dışında bulunan dış gömlek, uçuşmalarına yardımcı olacak yapı kazanmıştır. Milyonlarcası rüzgârla uçuşan çiçek tozlarının yalnızca çok az bir kısmı dişi organa ulaşır. Ancak, bu genellikle bitkinin neslini sürdürmesi için yeterli sayıdadır.
Tozlaşma, böcekler aracılığıyla da yapılır. Böcek vücudu üzerinde birçok çıkıntı ve kıllar vardır. Çiçek tozlarının yapısı da böceklere yapışmaya uygundur. Böcekler, vücutlarına yapışan çiçek tozlarını çiçekten çiçeğe taşırlar. Yağmur ve akarsular, kuşlar, insanlar, diğer birçok hayvanlar da tozlaşmayı sağlayabilir.
DÖLLENME
Tozlaşma ile dişi organın tepeciğine konan polen, buradaki nemli ve yapışkan sıvıya tutunur ve polenin dış gömleği açılır. Dişicik borusuna doğru bir uzantı oluşur. Bu uzantıya polen tüpü denir. Polen tüpü yumurtalığa kadar uzanır ve yumurta hücresini bulur ve birleşir.
İşte erkek üreme hücresi çiçek tozu (polen) ile dişi üreme hücresi yumurtanın birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşması olayına döllenme denir. Döllenme sonucu döllenmiş yumurta hücresi zigot oluşur. Kısa süre içinde bölünmeye başlayan zigot, bitkinin küçük bir taslağı olan embriyoyu meydana getirir.
Bu aşamadan sonra, çiçekte çanak ve taç yapraklarla erkek
organın görevi bitmiştir. Bu organlar sararır, solar ve dökülür.

ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE MEYVE VE TOHUM
Döllenmeden sonra bitki, embriyonun ve besin deposunun bulunduğu bir yapı oluşturmaya başlar. Tohum taslağı denen ve tohumu oluşturacak olan bu yapı, yumurtalık içinde meyve ile birlikte gelişir. Bitkinin tohumu olgunlaşır.

EMBRİYO + ÇENEK (BESİ DOKU) = TOHUM

Bitki türüne göre tohumlar birçok farklılıklar gösterir. Ancak, tüm tohumlarda üç yapı bulunur. Bunlar;
1- Tohum Kabuğu: Tohumu sarar, dış etkilerden korur. Çimlenme sırasında suyla şişerek patlar.
2- Embriyo: Zigotun bölünüp çoğalmasıyla oluşur. Bitkinin küçük bir taslağıdır. Kök, gövde, yaprak taslaklarını içerir.
3- Çenek (Besi Doku): Embriyoya bağlı besin deposudur. Çimlenme sırasında embriyonun beslenmesini sağlar. Fasulye, nohut gibi bitkilerde besi doku yoktur. Embriyo besinini çenek yaprak içinden alır.
Döllenmiş tohum taslağı (embriyo) tohumu oluştururken, başta yumurtalık olmak üzere çiçeğin diğer kısımları gelişerek meyveyi oluşturur. O halde tohum ve tohumu çevreleyen kısımların hepsine meyve denir.
• Meyvenin temel görevi tohumu korumak ve tohumun taşınıp dağılmasına yardımcı olmaktır.
Gerçek Meyve: Yalnız yumurtalığın gelişmesiyle oluşan meyvedir. Ör: Portakal, limon, kavun, böğürtlen.
Yalancı Meyve: yumurtalıkla beraber çiçeğin diğer organlarının da gelişmesiyle oluşan meyvedir.
Ör: elma, armut, incir. Bunlarda etli ve tatlı kısımlar çiçek tablasından oluşmuştur.

Besin ve su biriktirerek etlenen meyvelere etli meyveler denir. Erik, kayısı, kiraz, domates, üzüm gibi.
Bazı bitkilerde meyve etlenmez. Bunlara kuru meyve denir. Fındık, ayçiçeği, haşhaş, kestane, bakla, fasulye gibi.

TOHUMUN ÇEVREYE YAYILMASININ ÖNEMİ
Bitkiler toprağa bağlı canlılardır. Bir toprak parçasında aşırı bitki olması, bitkinin topraktan alacağı su ve mineral miktarını azaltır. Ayrıca bitkilerin bir yerde aşırı çoğalması birbirlerini gölgelemeleri demektir. Bu da fotosentez yapmak için gerekli olan güneş ışığını kapatmaları anlamına gelir. Bu nedenle bitkiler neslini sürdürebilmek için yayılmak zorundadır.
Bitkiler birçok yolla tohumlarını uzağa gönderirler. Öncelikle tozlaşmada bol miktarda çiçek tozu (polen) yaparlar. Ayrıca bol miktarda tohum yaparak da yayılma olasılıklarını artırırlar.
Tohumların yayılmasında hayvanlar için besleyici ve lezzetli meyveler büyük rol oynar. Bu sayede tohumların bir kısmı hayvan tarafından çevreye dağıtılır, bir kısmı da yenir. Tohumların bir bölümü dayanıklı kabukları sayesinde, hayvanların sindirim siteminden zarar görmeden geçer ve dışkıyla atılır. Böylece yeni yetişecek bitki, çok uzaklara taşınıp, gübre katmanıyla beraber toprağa düşmüş olur.
Bazı bitkilerde tohumun şekli ve yapısı dağılımı sağlar. Dikenli, paraşütlü, kanatlı, tüycüklü, suda yüzen tohumlar gibi.
Ayrıca insanlar da tohumların yayılmasında çok önemli etkendir.


MEYVE VE TOHUMDAN NASIL YARARLANIYORUZ?
Bitkiler meyve ve tohumlarını üremek için oluştururlar. Bazı bitkiler meyvelerinde şeker, vitamin ve mineral biriktirir. Birçoğu da tohumlarında protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller içeren besinler depolamıştır. içeren besinler depolamıştır.
İnsanlar ve hayvanlar için, meyve ve tohumlar sevilen besin maddeleridir.
Bazı bitkilerden sebze olarak da yararlanırız. Bunlar domates, biber, kabak, patates, turp gibi bitkilerdir. Bunların yaralandığımız kısımları meyve, yaprak, yumru gövde, çiçek, kök gibi organlarıdır. Sebze sözcüğü genelde, pişirerek yediğimiz, tatlı olmayan bitkisel yiyeceklerin adıdır. Sebze diye adlandırdığımız domates, biber, patlıcan, kabak da aslında birer meyvedir.
Bitkilerden besin olmalarının dışında, başka amaçlar için de yararlanırız. Teknolojik gelişmeler, bitkilerden elde ettiğimiz ürünleri artırmıştır. Ayrıca yararlanılan bitki çeşitleri de giderek artmaktadır. Eskiden çöp olarak adlandırılan madde artıkları, şimdi ham madde olarak adlandırılıyor.


BİTKİLERİN YAŞAM DÖNGÜSÜ VAR MI?

Kışın sona ermesi, baharın yüzünü göstermesiyle, topraktan otlar bitmeye başlar. Yağışlı havalarda büyür ve gelişirler. Havalar ısınıp topraktaki nem azaldığında çiçek açıp, yazın da kuruyup ölürler. Ama bu sırada dayanıklı tohumlarını toprağa saçmışlardır.
Bazı bitkiler ise uzun yıllar yaşar. Bin yıllık bir zeytin ağacı, iki bin yıllık bir sedir ağacı, beş yüz yıl önce dikilmiş bir ulu çınar bizi şaşırtmaz.
Bitkiler ister uzun, ister kısa yaşasın bir yaşam döngüsü sürdürür.

ÇİÇEKLİ BİTKİNİN YAŞAM DÖNGÜSÜ

ÇİMLENME

Döllenme olayından sonra oluşan tohumlar su, yağmur suları, rüzgâr ve canlıların etkisiyle çevreye dağılır. Çevreye dağılan tohumlar, uygun ortam şartlarında su alarak şişer ve kabuğu çatlayarak embriyosu serbest kalır. Bu olaya çimlenme denir.
Çimlenme demek, tohumun canlı kısmı olan embriyonun bölünüp çoğalarak kök, gövde, yaprak kısımlarını oluşturup, bitkiyi meydana getirmesi demektir. Çimlenme sırasında embriyonun ihtiyacı olan besin, besi doku (çenek) tarafından karşılanır. Çünkü bu esnada embriyo fotosentez yapamaz. Ancak, solunum yapabilir ve havaya karbondioksit verir.
Çimlenmenin olabilmesi için gerekli şartlar 1)Belli sıcaklık 2) Su (nem) 3) Oksijen ‘dir. Çimlenme için ışık, besin, toprak, karbondioksit gerekli değildir!!! (Işık, su, yeterli sıcaklık, besin, toprak büyüme için gereklidir. Gübre, çimlenmeyi ve de büyümeyi hızlandırır.)
Çimlenme sırasında embriyo büyüklüğü, metabolik etkinlik hızı, solunum hızı, su emilimi, hücre sayısı, yeni dokuların oluşumu artarken, çenek büyüklüğü ve bitkinin kuru ağırlığı azalır. Bitkilerin ilk yaprakları oluşup, fotosentez olayına başladıkları andan itibaren kuru ağırlık tekrar artmaya başlar.




Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve Döllenme

Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve Döllenme :
Bitkilerde tohum ve meyvenin oluşabilmesi için tozlaşma ve döllenme olmak üzere iki olayın gerçekleşmesi gerekir.

a) Tozlaşma :
Erkek organın başçığındaki polenlerin (çiçek tozlarının) dişi organın dişicik tepesine taşınmasına tozlaşma denir. Tozlaşma su, rüzgar, kuşlar, böcekler, insanlar sayesinde gerçekleşir. (Bataklık ve su bitkilerinde su sayesinde gerçekleşir).
Tozlaşma olayı aynı tür bitkiler arasında gerçekleşir. Dişi organın dişicik tepesi, farklı bitki türlerinin polenlerinin yumurtalığa girmesini önler. (Laleden lale oluşmasının sebebi budur).

b) Döllenme :
Tozlaşma ile dişicik tepesine gelen polenler, dişicik tepesi tarafından salgılanan yapışkan sıvı ile tutulur ve polenler burada çimlenirler. Çimlenen polenler yani çiçek tozları çatlar ve erkek üreme hücreleri yani sperm hücreleri açığa çıkar. Açığa çıkan erkek üreme hücreleri (nin çekirdekleri) (nden biri yumurtalığa doğru hareket ederek polen tüpünü oluşturur) dişicik borusundan geçerek yumurtalıktaki tohum taslağına gelir.
Yumurtalıkta dişi üreme hücresi olan yumurta hücrelerinin çekirdeği ile erkek üreme hücresi olan sperm hücrelerinin çekirdeğinin birleşmesine döllenme denir. Döllenme sonucu oluşan döllenmiş yumurta hücresine zigot denir.
Zigot, bitkinin en küçük yani tek hücreli halidir. Oluşan zigot gelişerek (sürekli mitoz bölünme geçirerek) embriyo denilen bitkinin (canlının) ilk taslağını, modelini oluşturur. (Embriyo bitkinin kök, gövde, yaprak gibi kısımlarının taslağını, modelini bulundurur ve bu yapıların oluşmasını sağlar).
Döllenme sonucu tohum taslağı gelişerek tohumu, tohumun içinde bulunduğu yumurtalık ta gelişerek meyveyi oluşturur.



 




5- Çiçekli Bitki Çeşitleri :
Çiçekli bitkiler, açık tohumlular ve kapalı tohumlular olarak iki grupta incelenirler.

a) Açık Tohumlular :
Tohumları açıkta gelişen, meyve yaprakları tarafından örtülmeyen bitkilerdir.
Örnek : Çam, ladin, köknar, sedir. (Genelde meyvesiz ağaçlar).

b) Kapalı Tohumlular :
Tohumları meyve yaprakları tarafından örtülmüş olan bitkilerdir. Kapalı tohumlular, tohumlarındaki çenek sayısına göre tek çenekli ve çift çenekli bitkiler olarak iki grupta incelenirler.

1- Tek Çenekliler :
Tohumunda tek çenek olan genelde otsu, tek yıllık bitkilerdir.

Tek Çenekli Bitkilerin Özellikleri :
1- Otsu bitkilerdir.
2- Saçak köklüdürler.
3- Kambiyum dokuları yoktur. Bu nedenle enine büyümezler.
4- İletim boruları düzensizdir.
5- Yaprakları paralel damarlıdır.
6- Yaprakları ince ve şerit şekillidir.
7- Yaprak sapı yoktur.
8- Çiçek sayıları 3 veya 6 nın katları şeklindedir.
Örnek : Otlar, tahıllar, sebzeler, çiçekler.

2- Çift Çenekliler :
Tohumunda çift çenek olan bitkilerdir.

Çift Çenekli Bitkilerin Özellikleri :
1- Genelde odunsu bitkilerdir.
2- Kazık köklüdürler.
3- Kambiyum dokuları bulunur. Bu nedenle enine büyüyebilirler.
4- İletim boruları düzenlidir.
5- Yaprakları tüysü (ağ) damarlıdır.
6- Yaprakları geniş ve parçalı şekillidir.
7- Yaprak sapı bulunur.
8- Çiçek sayıları 4 veya 5 in katları şeklindedir.
Örnek : Bütün meyve ağaçları, fasulye, nohut, mercimek, bezelye.







F- TOHUMDAN FİDANA :
Bitkilerde tohum ve meyvenin oluşabilmesi için tozlaşma ve döllenme olaylarının gerçekleşmesi gerekir.

1- Tohum :
Dişi organın yumurtalığında bulunan, embriyo, çenek (besin deposu=endosperm) ve koruyucu kabuktan oluşan ve çimlenerek yeni bir bitkiyi meydana getiren yapıya tohum denir.
Tozlaşma ve döllenme olayları sonucunda dişi organın yumurtalığındaki tohum taslağında zigot oluşur. Oluşan zigot sürekli bölünerek gelişir ve embriyo denilen bitki taslağını oluşturur. Embriyo oluştuktan sonra etrafında koruyucu kabuk oluşur ve kabuğun içinde besin depo edilir.
Bitkilerde oluşan tohumların sayısı, şekli ve büyüklüğü farklı olabilir. Bunun nedeni bitkilerin bulundukları ortama, çevre şartlarına uyum sağlama şanslarını arttırmak ve nesillerinin devam etmesini sağlamaktır.

a) Tohumun Özellikleri :
1- Canlıdır.
2- Az miktarda su bulundurur.
3- İçinde embriyo olduğu için bitkinin bütün özelliklerini taşır.
4- Uygun şartlarda çimlenebilir.
5- Çimleninceye kadar besin üretemez yani fotosentez yapamaz.
6- Çimleninceye kadar çeneklerdeki besinlerle beslenir.

b) Tohumun Kısımları :

1- Embriyo :
Bitkinin kök, gövde, yaprak gibi kısımlarının oluşmasını sağlayan bitki taslağıdır.

2- Çenek (Besin Deposu = Endosperm = Besi Doku) :

Koruyucu kabuğun içinde, embriyonun etrafında, embriyonun besin ihtiyacını karşılayabilmesi için besin depo edilen kısımdır. Tohum çimleninceye yani bitki fotosentez yapıncaya kadar embriyo besin ihtiyacını çeneklerden karşılar.
Besi doku hücrelerinde bitkinin türüne göre karbonhidrat, protein ve yağ gibi besin maddeleri depolanır.

3- Koruyucu Kabuk :

Embriyonun etrafında bulunan ve embriyoyu dış etkilere karşı koruyan yapıdır.

c) Tohumun Çimlenmesi :
Tohumdaki embriyonun uygun şartlarda bitkinin kök, gövde ve yaprak gibi kısımlarını oluşturmaya başlamasına çimlenme denir. Çimlenmenin gerçekleşebilmesi için su (nem), sıcaklık ve oksijenin yeterli miktarda olması gerekir.
Su, sıcaklık ve oksijen yeterli miktarda ise (embriyo gelişerek) tohumun koruyucu kabuğu çatlar ve çimlenme başlar. Çimlenme sırasında tohumdaki embriyo sürekli büyür ve gelişir. Embriyo gelişirken ihtiyacı olan besini etrafındaki çeneklerden karşılar.
Tohumun çimlenebilmesi için sıcaklığın yeteri miktarda olması gerekir. Düşük veya yüksek sıcaklıklarda çimlenme süresi çok uzar, çimlenme yavaşlar. Çok yüksek veya çok düşük sıcaklıklarda (0 0C – 35 0C nin dışında) ise çimlenme gerçekleşmez. Çimlenmenin gerçekleşebilmesi için sıcaklık 18 – 25 0C civarında olmalıdır. Bu nedenle ekim için en uygun mevsim ilkbahardır.
Tohumun çimlenebilmesi için suyun yeterli miktarda olması gerekir. Fazla veya az suda çimlenme gerçekleşmez veya yavaş gerçekleşir. Tohumun çimlenmesi için gerekli olan su çimlenme sonucu oluşan bitkinin büyümesi için de gereklidir.
Çimlenme tamamlanınca bitkinin kök, gövde ve yaprakları oluşur.
Tohum çimleninceye kadar besin üretemez yani fotosentez yapamaz (yaprakları olmadığı için). Çimlenme sonucu bitkinin yaprakları oluştuğu için fotosentez yaparak kendi besinini kendisi üretir. (Fotosentez yaptığı andan itibaren çeneklerdeki besini kullanmayacağı için çenekler atılır).
Bitkinin fotosentez yapabilmesi için su, karbondioksit gazı, sıcaklık ve ışık enerjisine yani güneş ışığına ihtiyaç duyar. Bu nedenle bitkinin büyümesi için su, karbondioksit gazı, ışık, sıcaklık ve oksijen gazı (solunum yaparken) gereklidir.
Tohum çimlenirken fotosentez yapamadığı için toprağa, güneş ışığına ve karbondioksit gazına ihtiyaç duymaz. (Çimlenirken sadece solunum yaptığı için kuru ağırlığı azalır).

NOT : 1- Bitkilerin çimlenmesi ve büyümesi için gerekli olan şartlardan biri olan sıcaklık
seralarda kontrol altında tutulabilir. Bu nedenle mevsimlere özgü sebze ve meyveler mevsimi dışında da üretilebilir. Seralarda en düşük sıcaklık 100C, en yüksek sıcaklık 320C dir.
2- Bitkide çimlenme, büyüme ve gelişme için sıcaklık gereklidir.
3- Biber bitkisi için;
• Çimlenme sıcaklığı → 150C
• Büyüme sıcaklığı → 18 – 200C
• Olgun bitki sıcaklığı → 250C

d) Tohumun Etrafa Yayılması :
Çimlenme sonucu bitkilerin oluşmasını sağlayan tohumlar su, rüzgâr, insanlar, hayvanlar (tarafından yenilerek veya hayvanlara yapışarak) ve meyveler sayesinde etrafa yayılarak uygun şartlarda çimlenirler ve yeni bir bitkiyi oluştururlar.
• Yenilen meyve çekirdeklerinin etrafa atılması.
• Bazı dikenli meyvelerin hayvanların tüyüne takılarak taşınması.
• Bataklık ve su bitkilerinde su yoluyla tohumun taşınması.
• Tohum ve meyve hayvanlar için besin kaynağıdır. Hayvanlar tarafından yenilen meyvelerin çekirdekleri veya tohumları dışkı yoluyla uzak bölgelere taşınarak onların etrafa yayılması sağlanır.

Örnek : • Akçaağaç tohumları helikopter pervanesi gibi dönerek düşer ve yayılır.
• Atkestanesinin yeşil renkli dikenli meyveleri içindeki tohumlar olgunlaşınca meyve düşer ve içindeki tohum yayılmış olur.
• Karahindiba bitkisinin tohumları rüzgârla etrafa yayılır.
• Böğürtlen kuşlar tarafından yenir ve tohumları kuşların dışkıları ile etrafa yayılır.
2- Meyve :
Döllenme sonucu dişi organın yumurtalığının büyüyerek etlenip sulanmasıyla oluşan yapıya meyve denir. Tohum, meyvenin içinde bulunur.

a) Meyve Çeşitleri :

1- Basit Meyve : Bir yumurtalığın etlenip sulanmasıyla oluşan meyvedir.
Örnek : Erik, kaysı, elma, armut, ayva.
2- Bileşik Meyve : Bir çok yumurtalığın etlenip gelişmesi ve bir araya
gelmesiyle oluşan meyvedir.
Örnek : Dut, böğürtlen, ahu dudu, çilek, mısır, nar, portakal.
3- Gerçek Meyve : Sadece yumurtalığın gelişmesiyle oluşan meyvedir.
Örnek : Kaysı, erik, kiraz, şeftali, çilek, böğürtlen.
4- Yalancı Meyve : Meyve oluşumuna yumurtalıkla birlikte taç yaprak
çanak yaprak ve çiçek sapı da katılıyorsa böyle meyvelere yalancı meyve denir.
Örnek : Elma, armut, ayva.
5- Kuru Meyve : Yapısında su miktarı az olan meyvedir.
Örnek : Ceviz, fındık, arpa, buğday, ayçiçeği.

Günlük hayatta sebze olarak bilinen bazı meyveler de bulunmaktadır. Domates, salatalık, biber, patlıcan gibi.
Bazı meyvelerin tohumları yenebilir ve bu tohumlar besin kaynağı olarak kullanılabilir. Kaysı, ceviz, fındık, arpa, buğday, ayçiçeği, mısır gibi meyvelerin tohumları yenebilir ve besin kaynağı olarak kullanılabilir.

Tohum





NOT : 1- Bitkilerden elde edilen ürünler teknolojik gelişmelere bağlı olarak artmakta ve
çeşitlenmektedir.
• Fabrikalarda mısırdan un, yağ, konserve üretilmesi.
• Fabrikalarda domatesten salça, ketçap üretilmesi.
• Zeytinden yağ, ezme üretilmesi.
• Cevizden boya yapılması.
• Yüksük otu bitkisinden kalp ilacı yapılması.

3- Çiçekli Bitkilerde Hayat Döngüsü :
Bitkilerde insanlar ve hayvanlar gibi hayat döngüsü içindedir.
Çiçekli bitkilerde tozlaşma ile başlayıp döllenme, tohum oluşumu, meyve oluşumu, çimlenme, genç bitki oluşumu, büyüme, gelişme ve olgun bitkinin oluşması ile son bulan süreye hayat döngüsü denir.
Çiçekli bitkilerde hayat döngüsü tozlaşma ile başlar.









ÖRNEKLER :

1- Kış sonu toprağa ekilen domates tohumu baharda çimlenme sonucu filizlenir ve genç bitkiyi oluşturur. Bir süre sonra bitki çiçek açar, çiçek olgunlaşır ve sarı renkli bu çiçek döllenmeye hazır hale gelir. Polenlerin tozlaşma sayesinde dişi organa taşınmasıyla döllenme gerçekleşir ve zigot oluşur. Oluşan zigot gelişerek embriyoyu oluşturur. Oluşan embriyonun etrafında besin depo edilir ve koruyucu kabuk oluşur. Bu sayede tohum (domates çekirdeği) oluşur. Tohumun oluşmasından sonra domates çiçeğinin yaprakları dökülür ve dişi organın yumurtalığı gelişerek meyveyi oluşturur. Yeşil renkli olan küçük domatesler gelişimini tamamlayarak büyür. Büyüyen yeşil renkli domates bu andan itibaren olgunlaşarak kırmızı renkli olur.

2- Bezelye bitkisinde tozlaşma ve döllenme sonucunda tohum ve meyve oluşur. Bezelye bitkisinde tohum toprağa düşer ve uygun şartlarda çimlenir. Çimlenen bezelye bitkisinin önce kökü oluşur. Ardından bitkinin gövde ve yaprakları oluşur. Kök, gövde ve yaprakları oluşan bezelye bitkisinin çiçeği oluşur ve olgunlaşan bezelye bitkisi tekrar tozlaşma yaparak döllenir ve döllenme sonucu tohum ve ardından meyve oluşur.
 



 


Sayfayı Yazdır

Organik Tarım (Konu Anlatımı)

Organik Tarım

Toprak, su ve havayı kirletmeden çevreyi ve canlıların sağlığını koruyan tarımsal üretim yöntemine organik tarım denir.
Bitki yetiştiriciliğinde çevreye ve canlılara zarar vermeyen üretim yöntemleri tercih edilmelidir. Bu nedenle organik tarım yapılmalıdır. Organik tarımda amaç ürün miktarını arttırmak değil, temiz ve kaliteli gıda üretiminin sürekliliğini sağlamaktır.
Artan Dünya nüfusunun besin ihtiyacını karşılamak için tarımda yapay gübreler, kimyasal ilaçlar (hormonlar), katkı maddeleri ve tarım makineleri kullanılmaktadır. Bunun sonucu ise toprakta kimyasal maddeler birikmekte ve üretilen kalitesiz ürünler canlıların yaşamını tehdit etmektedir. Bunu önlemek organik tarım yapılmaktadır. Organik tarım yapılırken; organik gübreler kullanılır, sıralı ekim yapılır ve bitkilerin direnci arttırılır. Bu sayede toprak, su ve hava kirletilmeden besinler üretilir ve canlıların hayatı korunabilir. (İlk defa 1984 – 1985 yılında İzmir’de kuru incir ve kuru üzümde yapılmaya başlandı. Sonraları kuru kaysı ve fındık eklendi).

Organik Tarımın Amacı :

1- Toprağın yapısını korumak.
2- Çölleşmeyi önlemek.
3- Doğal bitki örtüsünü ve hayvanları korumak.
4- Tarımdan kaynaklanan her türlü kirliliği önlemek.
5- Toprak verimliliğini korumak.
6- Tarımsal ilaçların bitki, hayvan ve insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak.
7- Çok miktarda değil, yeterli ve kaliteli gıda üretmek.
 







Soru ve Cevaplar ile Sürat

1.Sürat nedir?
Birim zamanda alınan yola sürat denir. Sürat,hareketli varlıkların belirli bir yolu ne kadar zamanda aldığını belirler.

2.Sürati hesaplayabilmek için neleri bilmemiz gerekir?
Sürati hesaplayabilmek için bir cismin hareketi boyunca aldığı yolu ve bu yolu alması için geçen zamanı bilmemiz gerekir.

3.Süratin formülü nedir?
Sürat=Alınan yol/Geçen zaman

4.Süratin birimi nasıl bulunur?
Sürat birimi=Uzunluk birimi/Zaman birimi

5.En çok kullanılan sürat birimleri hangileridir?
Km/h ve m/s dir.

6.Sabit süratli hareket nasıl tanımlanır?
Eğer bir hareketlinin sürati alınan yol boyunca değişmiyorsa bu araç sabit süratli hareket yapıyor denir.

7.Hareket enerjisi nedir?
Çevremizde hareket eden cisimler,bu hareketlerinden dolayı bir enerjiye sahiptir. Bu enerji hareket enerjisi olarak adlandırılır. Bir fare kediden kaçarken ya da kedi fareyi kovalarken hareket enerjisine sahiptir.

 



YAŞAMIMIZDAKİ SÜRAT (Konu Anlatımı)

YAŞAMIMIZDAKİ SÜRAT
1- Hareket
2- Yörünge
3- Sürat
4- Hareket Çeşitleri
5- Hareket Enerjisi


YAŞAMIMIZDAKİ SÜRAT :

1- Hareket :
Bir cismin sabit kabul edilen bir noktaya göre zamanla yer değiştirmesine hareket denir. Cismin hareketi sırasında seçilen sabit noktaya başlangıç noktası veya referans noktası denir.
Bir cismin hareketli olup olmadığı seçilen başlangıç noktasına göre belirlenir. Cisim bir noktaya göre hareketli iken başka bir noktaya göre hareketsiz olabilir.
Evrende bulunan bütün cisimler hareketlidir. (Seçilen başlangıç noktaları ayarlanarak bütün cisimler hareketli olarak gözlenebilir).

Örnek :

• Otobüs içinde oturan yolcular, otobüs hareket halinde iken birbirlerine göre
hareketsizken, dışarıdan bakan bir gözlemciye, ağaca ya da yere göre hareketlidirler.
• Dünya üzerinde bulunan insanlar, Dünya’yı hareketsiz olarak görürler. Uzaydan Dünya’ya bakan gözlemci Dünya’nın hareket ettiğini gözleyebilir.
• Güneş, Samanyolu Galaksisi etrafında dolandığı için Güneş’te hareketlidir.

2- Yörünge :
Bir cismin hareketi sırasında izlediği yola yörünge denir. Cismin yaptığı hareketin çeşidi, yörüngesine göre belirlenir.
• Cismin yörüngesi düz ya da doğru şeklinde ise cismin yaptığı harekete doğrusal hareket denir.
• Cismin yörüngesi eğri şeklinde ise cismin yaptığı harekete eğrisel hareket denir.
• Cismin yörüngesi daire şeklinde ise cismin yaptığı harekete dairesel hareket denir.





Doğrusal Hareket Eğrisel Hareket Dairesel Hareket

SORU :

1- Uçaktan atlayan paraşütçülerin yeryüzüne doğru hareket etmesini sağlayan nedir?
2- Paraşütçünün yere düşünceye kadarki sürati hakkında ne söylenebilir?
3- Paraşütün açılması, paraşütçünün hareketini nasıl etkilemiştir?

1. Etkinlik : Neler Öğrenmiştik? (Çalışma Kitabı – 32)
Amaç : Ünite ile ilgili önceki yıllarda öğrenilen kavramların hatırlanmasının
sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen kavramlar, kavram haritasında uygun yerlere yazılır.

2. Etkinlik : Nereden, Nereye, Nasıl Geldim? (Çalışma Kitabı – 11)
Amaç : Öğrencilerin ünitenin başındaki ve sonundaki durumlarını karşılaştırarak
kendilerini değerlendirmelerini sağlamak. Ayrıca ünite ile ilgili ön bilgilerini hatırlayarak bu ünitede ne öğrenmek istediklerini ve öğrenmek istediklerine nasıl ulaşacaklarını belirlemek.
Yapılacaklar : • Çalışma kitabının 1. ünitesinde sayfa 11’deki 2. etkinlikteki tablo
kullanılır.
• Çizelgenin 1. bölümündeki sorular üniteye başlamadan cevaplandırılır.
• Ünitenin işlenişi sırasında neyi, ne kadar öğrendiklerinin farkına varmaları için 2. bölümdeki sorular cevaplandırılır.


3- Sürat :
Hareketli bir cismin belirli bir yolu ne kadar zamanda aldığını gösteren büyüklüğe sürat denir.
Bir cismin hareketi süresince aldığı toplam yolun, cismin toplam hareket süresine bölümüne sürat denir.
Bir cismin birim zamandaki aldığı yol miktarına sürat denir.
Bir cismin süratini, o cisme etki eden kuvvet etkiler.







NOT :

 1- Bir cismin sürati, cismin sadece cismin hareket süresine bağlı değildir. Hareketini daha kısa sürede bitiren cisim daha hızlı değildir. Cisimlerin süratleri karşılaştırılırken sadece zaman değil, zaman ve cismin aldığı yol değerlendirilir.
2- Rüzgarın süratini ölçmek için kullanılan araçlara anemometre denir.

4- Hareket Çeşitleri :

a) Düzgün Doğrusal Hareket (DDH) (Sabit Hızlı = Süratli Hareket) (SHH) :
Bir cismin sürati hareketi süresince değişmeyip sabit kalıyorsa ve cisim bir doğru boyunca hareket ediyorsa cismin yaptığı bu harekete düzgün doğrusal hareket veya sabit süratli (hızlı) hareket denir.
Sabit süratli harekette;
• Cisim eşit sürelerde eşit yollar alır.
• Cismin sürati hareketi boyunca değişmeyip sabit kalır.



Yol – Zaman Grafiği :
Hareketli, hareketi süresince eşit sürelerde eşit yollar alır ve bu nedenle sürati sabittir.
Hareketlinin yol – zaman grafiğinden sürati bulunur. Grafikten seçilen her hangi bir noktanın zaman ve yol eksenlerini kestiği noktalar bulunur. Bu noktalara karşılık gelen değerler sürat formülünde yerine yazılarak sürat hesaplanır.





Sürat – Zaman Grafiği :
Hareketli, hareketi süresince eşit sürelerde eşit yollar alır ve bu nedenle sürati sabittir. Zaman değişse bile sürat değişmez.
Hareketlinin sürat – zaman grafiğinden aldığı yol bulunur. Sürat – zaman grafiğinin altında kalan alan hareketlinin aldığı yolu verir.






b) Düzgün Hızlanan Doğrusal Hareket (DHDH) :
Bir cismin hızı hareketi süresince eşit zamanlarda eşit miktarlarda artıyorsa ve cisim bir doğru boyunca hareket ediyorsa cismin yaptığı bu harekete düzgün hızlanan doğrusal hareket denir.
Düzgün hızlanan doğrusal harekette;
• Cismin sürati eşit sürelerde eşit miktarlarda artar.

c) Düzgün Yavaşlayan Doğrusal Hareket (DYDH) :
Bir cismin hızı hareketi süresince eşit zamanlarda eşit miktarlarda azalıyorsa ve cisim bir doğru boyunca hareket ediyorsa cismin yaptığı bu harekete düzgün yavaşlayan doğrusal hareket denir.
Düzgün yavaşlayan doğrusal harekette;
• Cismin sürati eşit sürelerde eşit miktarlarda azalır.




1. Etkinlik : En Süratli Kim?
(Ders Kitabı – 59)
Amaç : Öğrencilerin alınan yol ve geçen zaman değişkenlerini kullanarak hareketli
varlıkların süratlerini kontrollü bir deneyle yorumlamalarını sağlamak.
Yapılacaklar : • Araştırma sorusu sorulur.
Burcu, Mert ve Ali’den hangisi en süratli?
• Problemin çözümü için önerilerde bulunulur.
– Okul bahçesinde belirlenen mesafeyi en kısa sürede koşan en süratlidir.
– Farklı mesafeleri en kısa sürede koşan en süratlidir.
• I. Aşama;
Problemi Çözmek İçin;
– Okul bahçesinde 30–40 m’lik bir mesafe belirlenir.
– Bir kişi bu mesafeyi koşma süresini kronometre ile ölçer.
– Veriler deftere kaydedilir.
Koşan Öğrenciler Alınan Yol Geçen Zaman


– Kimin en süratli olduğuna nasıl karar verilir?
– Farklı mesafeler koşulsaydı en süratli olan nasıl belirlenirdi?
– En süratli olanın belirlenmesinde sadece zaman bakmak yeterlidir.
• II. Aşama;
Problemi Çözmek İçin Plan;
– Okul bahçesinde her öğrencinin koşması için 10, 20, 300 m’lik mesafeler belirlenir.
– Bir kişi 10 m’yi, bir kişi 20 m’yi, bir kişi 30 m’yi en kısa sürede koşmaya çalışır.
– Bir kişi bu mesafeleri koşma sürelerini kronometre ile ölçer.
– Veriler deftere kaydedilir.
Koşan Öğrenciler Alınan Yol Geçen Zaman

– Alınan yol ve geçen zaman kullanılarak kimin en süratli olduğuna karar verilmesi istenir.
– Verilere bakılarak en süratlinin kim olduğuna bu şekilde karar verilemez.
– Çizelgeye yeni bir sütun eklenir ve alınan yolun zaman bölünmesi istenir. Aynı işlem birinci aşama içinde gerçekleştirilir.
– En süratli olan kişi, aldığı yolun zamana bölünmesi sonucu en büyük olan kişidir.

3. Etkinlik : Bisiklet Yarışı (Çalışma Kitabı – 33)
Amaç : Öğrenilen bilgilerin yeni durumlara uygulanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • İki farklı durumla ilgili olarak verilen sorular cevaplandırılır.
• Birinci durumda yalnızca zaman değeri, kimin süratli olduğunu hesaplamak için yeterli değildir, alınan yolların da verilmesi gerekir.
• İkinci durumda süratin hesaplanması için zaman ve yolun bilinmesi, zamanı ölçmek içinde kronometre (saat) ve yolu ölçmek için de metrenin kullanılması gerekir.
4. Etkinlik : Birim Evimiz (Çalışma Kitabı – 33)
Amaç : Yol, zaman ve sürat birimleri arasındaki ilişkinin kavranmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen boşluklar doldurulur.
• Sürat biriminin, yol ve zamana göre ifade edileceği gözlenir.

5. Etkinlik : Süratleri Bulalım (Çalışma Kitabı – 34)
Amaç : Sürat hesaplanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Sorulardaki varlıklara ait yol ve zaman ifadelerinin kullanılarak sürat
değerleri hesaplanır.

6. Etkinlik : Sürat Çizelgesi (Çalışma Kitabı – 34)
Amaç : Süratin, çizelgede verilen yol ve zaman ifadeleri dikkate alınarak
hesaplanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Farklı birimler kullanılarak verilen değerlerden sürat hesabı yapılır.

2. Etkinlik : Grafik Çizelim (Ders Kitabı – 61)
Amaç : Öğrencilerin alınan yol ve geçen zaman değerleri arasındaki ilişkinin grafik
kullanılarak gösterilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Etkinlikteki metin okutulur.
• Yol ve zaman değerlerini gösteren çizelge incelenir.
• Yol ve zaman doğru orantılıdır.
• Üçüncü saat sonunda alınan yol tahmin edilmeye çalışılır.
300 km yol alır.
• Üçüncü saat sonunda sürat tahmin edilmeye çalışılır.
Sabit.

NOT :

1- Sürat – zaman ve yol – zaman grafikleri, hareketle ilgili verilmeyen bir değer hakkında yorum yapılmasını sağlar.

7. Etkinlik : Grafik Çizelim (Çalışma Kitabı – 35)
Amaç : Grafik çizme becerilerinin yani verileri kaydetme ve işleme ile ilgili bilimsel
süreç becerilerinin geliştirilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen çizelgeden faydalanılarak yol – zaman grafiği çizilir.
• Çizilen grafiklerden hangi aracın süratinin daha fazla olduğu belirlenir.
• Çizilen grafiklerden faydalanılarak sürat – zaman grafiği çizilir.

8. Etkinlik : Kedinin Hareketi (Çalışma Kitabı – 36)
Amaç : Yol – zaman grafiklerinin yorumlanmasının sağlanması.
Yapılacaklar : • Verilen grafikten faydalanılarak kedinin I, II ve III numaralı
bölgelerde hangi hareketi yaptığı belirlenir.
• Grafikten faydalanılarak zaman ve yol değerleri tabloya kaydedilir.


5- Hareket Enerjisi :
Hareket halindeki cisimlerin sahip oldukları enerjiye hareket enerjisi denir.
• Cisimler, sahip oldukları veya kazandıkları hareket enerjisi sayesinde hareket ederler.
• Cismin sürati hareket enerjisine bağlıdır ve doğru orantılıdır. Yani hareket enerjisi fazla olan cismin sürati de fazladır.
• Bir cisim, sahip olduğu hareket enerjisini bir başka cisme aktarabilir. Cismin sahip olduğu hareket enerjisini bir başka cisme aktarabilmesi için o cisme kuvvet uygulaması gerekir. Uygulanan kuvvet sayesinde cismin enerjisi aktarılabilir. (Kuvvet ve hareket enerjisi aynı kavramlar değildir).
• Cisim, kuvvet sayesinde hareket ettiği için cismin sürati de kuvvete bağlıdır. (Kuvvet ve hareket aynı kavramlar değildir).
• Hareket enerjisi fazla olan cismin sürati de fazladır ve sürati fazla olan cisim çarptığı cismi daha hızlı hareket ettirir. Bunun nedeni de cismin, çarptığı cisme daha fazla hareket enerjisi aktarmasıdır.

3. Etkinlik : Haydi Misketlerle Oynayalım (Ders Kitabı – 62)
Amaç : Hareket eden varlıkların enerjiye sahip olduklarının farkına varılmasının
sağlanması.
Yapılacaklar : • 8–10 adet bilye toplu olarak masanın üstüne konur.
• Başka bir bilye, durmakta olan bilyelere doğru gönderilir.
• Toplu halde duran bilyelerin hareketleri gözlenir.
• Hareketli cisimlerin sahip olduğu hareket enerjisi, cisim tarafından cismin çarptığı diğer cisimlere aktarılır ve diğer cisimler aldıkları hareket enerjisi ile hareket edebilirler.
• Sonuca Varalım Kısmında;
– Toplu duran bilyelerin durumundaki değişikliğin nedeni, hareketli bilyenin sahip olduğu hareket enerjisidir.

9. Etkinlik : Hareketli mi, Hareketsiz mi? (Çalışma Kitabı – 37)
Amaç : Hareket enerjisi kavramının pekiştirilmesinin sağlanması.
Yapılacaklar : • Etkinlikte verilen resimler incelenir ve hareket enerjisine sahip olan
ve olmayan varlıklar belirlenir.
• 3–4–6 hareket enerjisine sahiptir.
• 1–2–5 hareket enerjisine sahip değildir.

Kendimizi Değerlendirelim : (Ders Kitabı – 63




 

Sürat Nedir?

Bir hareketlinin hızı zamanla değişmiyorsa böyle harekete durağan (sabit) hızlı hareket ya da düzgün doğrusal hareket adı verilir.

 

Hareketli bir cisim için yer değiştirme ve yol kavramları günlük yaşantıda zaman zaman aynı anlamda kullanılır. Ancak, iki kavram birbirinden ayrıdır. Örneğin; bulunduğu konumdan 20 metre uzaklaşıp, yine aynı konuma gelen hareketlinin yer değiştirmesi sıfırdır. Hareketlinin aldığı yol ise
20 + 20 = 40 metredir.


Bir cismin hareketi sırasında izlediği yola yörünge denir. Hareketlinin yörüngesi doğrusal, dairesel, elips veya eğri biçimde olabilir.
Hareketli bir varlığın birim zamanda aldığı yola “SÜRAT” denir.

 

Bir hareketlinin süratini hesaplayabilmemiz için;
• Hareketlinin aldığı yolu ve
• Bu yolu alması için geçen zamanı bilmemiz gerekir. SÜRAT “v” ile gösterilir. Vektörel bir büyüklüktür.

Sl birimine göre;

 yer değiştirmenin birimi metre, zaman birimi saniye alınırsa SÜRAT birimi metre/saniye olur.

Yer değiştirme km, zaman h olursa, SÜRAT birimi km / h olur.

Dikkat:

*Aynı hızda giden A ve B  iki cismi A 1sn önce yola çıkmış olsa B ile aralarında hep aynı mesafe olur. A B den daha hızlı gitmez aynı hızdadırlar.

*Cisimler hareketlerinden dolayı hareket enerjisine sahip olurlar . Hareket etmeyen cisimlerin yani hızı 0 m/sn olan cisimlerin hareket enerjileri de 0 dır.

*Enerji ve kuvvet aynı şey değildir.

*Sürat bir kuvvet değildir.




Newton'un Eylemsizlik Prensibi

 

Eğer maddesel bir noktanın yeri mutlak bir koordinat eksenler sistemine göre tarif edilirse ve bu maddesel nokta dışarıdan başka cisimlerin etkisi altında bulunmuyorsa bu nokta ivmesiz olarak hareket edecektir; yani ya yani ya hareketsiz duracak veya bir doğru üzerinde sabit bir hızla hareket edecektir.

Newton'un bu ifadesi şöyle açıklanabilir: Bir kuvvetin uygulanmasıyla durumunu değişmeye mecbur edilmediği takdirde, her cisim bulunduğu hareketsiz halinde veya düzgün hareket halinde kalır.Yani daha açık söylemek gerekirse: Hareketsiz halde duran ya da sabit bir hızla hareket etmekte olan bir cisme, herhangi bir başka kuvvet uygulanmadığı sürece bu durağan halini ya da sabit hızlı halini korur.(Otobüs birden durduğunda yolcuların birden öne doğru savrulduklarına dikkat etmişsinizdir. Savrulmanın nedeni, yolcuların durma anından önceki sabit hızlı hareketlerini sürdürmeleridir.)

Bütün deneylerimiz gösterir ki; nerede ve ne zaman bir ivme meydana gelirse, bu ivme iki sebebin yalnız birinden veya her ikisinden dolayı meydana gelir. Bu ivme, kullanılan sistemin mutlak bir eksenler sistemi olmadığından veya başka cisimlerin etkisinden veya her iki sebepten ötürü olabilir. Başka bir sebep mümkün değildir.

Bu iki sebebin mevcut olmaması halinde, maddesel noktanın ivmesi bulunmayacağı hakikati, bazen her noktanın eylemsizliği vardır sözü ile ifade edilir ve bu sebepten mutlak bir eksenler sistemine eylemsiz sistem denir.

Kanunun kendisi, eylemsiz bir sisteminin anlamını genişletmemize imkan verir. Dolayısıyla, herhangi bir S1 eksenler sistemi mutlak bir eksenler sistemine göre ivmesiz olarak hareket ediyorsa, bir P maddesel noktasının S1 sistemine göre ivmesi mutlak bir sisteme göre ivmesinin aynı olacaktır; yani S1 de eylemsiz bir sistem olacaktır. Böylece birinci kanun doğru ise, yukarıda sözü geçen S sistemi çok büyük bir ihtimalle eylemsiz bir sistemdir.

Birinci hareket kanunu, eğer P maddesel noktası başka bir cisim veya cisimlerin etkisi altında kalıyorsa ve bu etkiler birbirini yok etmiyorlarsa, P'nin eylemsiz bir eksenler sistemine göre hareketine ivme verilmiş olacaktır. Başka cisimlerin etkisi altında kaldığı zaman P maddesel noktası kuvvet etkisi altındadır denir. Birinci kanuna göre, bu takdirde , kuvvet sadece ivme ortaya çıkaran bir şeydir. Bu ancak başka cisimler tarafından uygulanır ve ortaya çıkardığı ivme ile ölçülür. Biz kuvvetleri verilen bir veya başka başka (fakat belli) maddesel noktalar üzerinde meydana getirdikleri ivmeleriyle karşılaştırabiliriz.





Soru ve Cevaplar ile Kuvvet

8.Kuvvet nasıl tanımlanır?
Cisimlerde şekil,hız,yön v.b değişikliğe neden olan etkiye kuvvet denir.

9.Kuvveti görebilir miyiz?
Hayır. Sadece etkilerini birçok olayda  hissedebiliriz.

10.Kuvvet ne ile ölçülür?
Dinamometre

11.Bir kuvvetin elemanları nelerdir?
Yön,doğrultu,büyüklük ve başlangıç noktası.

12.Kuvvetin birimi nedir?
Newton dur. Kısaca N ile gösterilir.

13.Net kuvvet (bileşke kuvvet) ne demektir?
İki ya da daha fazla kuvvetin yaptığı etkiyi tek başına yapan kuvvete net (bileşke) kuvvet denir.

14.Dengelenmiş kuvvetler nedir?
Bileşkeleri sıfır olan kuvvetlere dengelenmiş kuvvetler denir.

15.Dengelenmiş kuvvetlerin etkisindeki bir cisim nasıl hareket eder?
Cisim ya hareketsizdir. Ya da hareketini sabit süratle devam ettirir.

16.Dengelenmemiş kuvvetler nedir?
Bileşkeleri sıfırdan farklı olan kuvvetlere dengelenmemiş kuvvetler denir.

 






























Anket  
  Daha hiç anket oluşturulmamış!


 
DUYURULAR  
 
.

*
Ziyaretçi Defterimize yazıp sitemiz hakkındaki düşüncelerinizi bize bildirin.

 
Neler Yeni?  
 
*



*Yorum özelliği eklendi. Artık bazı sayfalarla ilgili yorumlarınızı direkt o sayfaya yazabileceksiniz. /font>



*FORUM açıldı. Kayıt olup onaylandıktan sonra kullanmaya başlayabilirsiniz.

*

<>
 
İstatistikler  
  1 Şubat 2009 tarihinden beri kez ziyaret edildik.

Ziyaretçi haritamızı görmek için buraya tıklayın.
 
Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!
Bilimden Bir Dilim Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol